Yanılttın Beni
hiç çekinmeden paylaştırırdım yüreğimi çocuklara
beni bir ilkyaz gecesine eşitleyip sevseydin
aşılmadık tek engel komazdım yeryüzünde
ölüp ölüp dirildiğimi görseydin
yanılttın beni, yaraladın, yurdumdan ettin
yüreğimin ak güvercinlerini kaçırdın
nârin bir rüzgârım vardı: her vakit eğleştiğim
mâviliklere yelken açan anarşist düşlerim
öpüldükçe depreşen bir aşkım vardı
buldozer gibi geçtin
sesim, ayaklanınca dağ-başlarını tutardı
bakkal dükkânlarını tutardı çok yoksul sokakların
salaş bir meyhânede şarap bardaklarını
hırsından tırnaklarını kemirenleri
kavuşmalarla birlikte ayrılıkları tutardı da
olanların ayrımında olmazdın
doğrusal bir çizgiyle açıklanmazdı yaşam
alabildiğine zikzaklı, inişli-çıkışlıydı
kimi yolları dersen, dikenden geçilmezdi
kimi çürümüş yüzleri: kaypaklıktan, ölümden
başarmak, başarmamak, her şey iç içe
çelişkiler yumağı oluştururdu
bize düşen:
palamarları çözmek olmamalıydı, bu çetrefil ortamda
karanlığın dibinde tepinen tohumu görüp
bir ipekböceği sabrıyla örmekti kozayı
bize düşen:
seslerimizi birbirine ekleyip
bölük bölük turnaların izini
gün doğumunda çiçeklenmiş bir inancın izini
gün batımında bıçaklanmış bir türkünün izini
izlemek olmalıydı
ben sana demez miydim:
gencecikken ümit kesilmez
gençliğimiz elverişlidir, sevdayı yeşertmeye
yeter ki, gönül düşürmeyelim mala-mülke
buğulu bakışlarımdan dökülen gizle
ellerimin ürpermesiyle yetinebilirdin
yanılttın beni, yaraladın, yurdumdan ettin
yanıltmasaydın eğer, yurdumdan etmeseydin
-başımda: şairlikten sevda şapkası
sırtımda: bilgelikten hikmet hırkası-
koşar, koşar, koşardım
altın tasta tılsımını damıtmaya "zaman"ın