Yaslandım Düş Evimin Islak Duvarlarına
Kıyamet öptü siyah cübbesiyle
bu sabah yanağımdan Mira.
Hazanı kendinden habersiz bir Eylül'e,
hoş geldin telaşındayken,
özlemişken serinliği,
ateşe uyandım.
Hangi vefasız eller yazmıştı bu sürgünü,
ne de ustaymış yazan üstelik,
nasıl da iyi biliyordu bu şehrin ve sensizliğin beni
beni de bırak ...............İçimdeki çocuğu öldüreceğini,
yorgun bir deniz gibi senden çekileceğimi
itirazsız.
Savaşa tövbe dediğimde ihtimal,
ayağımın altındaki sehpayı,
Melankoliye bulandığım o gecenin
alkolsüz sarhoşluğuyla ittim.
Tut ki korkuyordum ve çaresizdim,
susma hadi söv Mira.......Ben sövemiyorum bile kendime
nasıl delilik ettim.
Kızma baba bana,
şeytanla da oyun oynanmıyor ki
sürpriz değildi yenilgi bak yine kaybettim
tutamadığım sözlerin mahcubiyeti çok canımı yakıyor.
Ne yapacağım Mira,
hangi yola gitsem çıkmaz bir sokak,
her duvarın ardında zırlayan çocukluğum.
Bu şehirde sevdiğim adamın yerlere mayın gibi döşediği sevgisi,
gözlerimde kız kulesinin ihtişamlı gösterişinin ardındaki hazin gölgesi
Köprüyle kavuşan ellerimiz kadar yaslı,
iki yakanın hikayesi.
Yaslandım düş evimin ıslak duvarlarına,
rutubete kök saldı yüreğim.
İnce bir hastalığa bulaşmış gibidir tenim,
incitmeyin.
Yüzümü düşürmeden önce ayaklarınızın altına,
bırakın gidin.......Öleceğim aşikar,
İstanbul'da öleyim...
çok hoş, özellikle final.. tebrikler türkan👍👍👍👍
Tebriklerim uzun ve de güzel şiirinize,ellerinize sağlık...