Yerçekimsiz Ayak ile Devrik Tabure Resitali
Zebercet'e...
Deney tüplerinde yüzüyorken insanlar,
hiçbir suretine ayna beğenemiyor!
O halde
yırtıyorum serebral korteksimi;
yaşamı tırtıla, ölümü kelebeğe bırakarak...
Koparıp gecenin tüm yıldızlarını
serpiyorum tavana,
beni aydınlatmaya tasarlanan
tüm ışıklarınızı söndürerek...
Yaşamak,
hiç de tanrısal değil!
Oda büyüklüğünde;
daha demin ölçtüm, gerdan metrekare!
Gözlerimdeki önsöz,
ılık soluğumla iniyor ayaklarıma.
Tanrım
gözümü sen kapat;
biri diğerini hükümsüz kılan muskadır
sahibinden az sevilen ellerim!
Sallandıkça ayaklarım,
havanın taşıdığı boşluktur bedenim.
Uğurlanır tövbesi devrilmiş tabure;
boynumda G-minör hüzün frekansı,
payıma düşeni göğsüme raptiyeliyorum!
Kataloğu olmalı gidişlerin de,
eksilterek ömürden çoğul ekleri.
Gövdenin masumiyetine ipuçları bırakıp,
yaşamın seferberlik evrimi olduğunu
haykırarak!
Tavanımda gökyüzü niyetine astığım,
bana tepeden bakan ey duvar!
Bir işçilik harikası
nefesimi havada tutuşun,
aksansız bir kemirgen gözüyle bakarsan!
Rüzgârı sallayan beden,
uyandırır ipin kaygısını...
Dökülen sıvanın dekorasyon çabası,
nafile!
Ayaklarım altında uyanıp dökülen alçı,
hayatsızlığı can havli ile bağışlayan sancı!
Hücre dediğin;
uyutulması gereken
organizmayı dansa kaldıran acı!
Kağıda öykümün son sözünü bırakıp
el yapımı sözcükleri mühürlüyorum,
nefes almayı küstüren
gözlerimin retinasına...
Nefesimi tutuyorum içimde,
boşlukta kulaç atmayı bırakıp.
Bilincini yitiriyor uzuvlarım;
kendini imha ediyor en salaş yerlerim...
Ve ayaklarımı serinleten,
deniz değil!
Bir yazdan kalma sıcak kumsal sonrası,
hiç değil!
Bedenimin her yeri karakış!
Ruhumun kirli tarafını örten derimi,
çıkarıyorum üstümden...
Kurban Bayramının milletimizin diriliğine, mazlumların kurtuluşuna, insanlığın huzur ve barışına vesile olmasını dilerim. Bayramınızı sevdiklerinizle beraber sağlıklı ve huzur içinde geçirmenizi dilerim. Saygılarımla.
Kutluyorum şiirinizi gönülden
Gün Eksilmesin Pencerenizden
Saygılar Sevgiler