Yere Düşen Ağaç
Yürürüm
Dağlara ve ufka hevesim vardır benim
Çünkü benim ayaklarımdır o
Kalın esmer ve büyük
İsyan ve ayaklanmaların başı
Ocağa giden gençler gibi cesur ve kararlı
Uğraşır benimle koynuma giren beyaz acılar
Çareleri saklı dertler
Ne kadar hevesliymiş meğer dünya beni öldürmeye
Var mı benim adımı bilen
Ben
Koyu renkler ve devrilmiş çocuklar ile meşhurum
Bir mavilikti beni bulandıran
Yüreğime tornavidalar saplayan
Neden bakır kablolar kadar güzeldi saçları
Gittiği yerlere gül tohumları bırakan kadınlar
Yürüyorum
Dönüşü olmayan bir yolcu gibi
Hayranlık uyandıran bir şey gibi ayaklarım
Yürürüm inancımdan olsa gerek
Şeksiz, şekilsiz
Yürürüm
Yere düşen hüzünlerin ellerinden tutarak
Babaları omuzlayarak
Yürüyor olduğum sahidir
Savrulur adımlarımdan mana ve yorgunluk
Yürüyorum ama korkuyordum da
Korkuyorum
Çünkü ölümdür gerçek sevgilim
Kırdığım kalpler ve kestiğim doruklar beni affetmeyecek
Alçısı kuruyan günahlarımı şekillendirecek değilim
Örs tutardı çocukken ellerim
Benim ellerim
Değil midir o dünyaya zom vuran
Yaşamın hakkını çokça ödeyen
Titrek bir ceylan kadar teklikeyi seven
Ah benim ellerim
Örs tutan ellerim
Ne beklerdi ki benden
Cesur olmam gerektiğini telkin eden abim
Balyozu her vurduğunda
Taşın sızladığını duyardım
Yarılan şeyin taş olmadığını bilirdim
Beni çocuklardan bir an evvel sıyıran o şey
Neden büyümem gerekecekmiş?
Ömer Altıntaş
Çocuk olamadan büyük olmak zorunluluğu yaşamın beyaz acılarıdır adımlar bitmez güzeldi şair
Büyüme sancısı dahi duyamadan yaşları küçük kalpleri büyük çocuklar. Ki onlar içindir asıl, olması gereken mücadele, her alanda yüreklice.