Yürrü

oyalama
eveleme
geveleme dedi
karakedi kendi kendisine
kızgın dama uğramayalı uzunca bir yıl
yılgınca geçmişti
çılgınca seçmişti
düşlerini
düşüreni
düşür
emi

sokağın sakinleri
tanımaz olmuştu onu
eli konu
insanlaşmaya adanmıştı
adaklanmıştı
tepe
taklak
gerdan
merdan
saydamlaşmıştı
siyah adam..
yüzüne sığmayan bakışları
kendisine ait değildi
gözlerine saklanan
usu yanılır
yüreğindeki kanı
kınalanır olmuştu
el el
parmak parmak
tırnak tırnak
renklerin havasına
katılır olmuştu
matlaşmadan
tek tek
darbuka dümbelek

kelek bir alemde
dansa soyunmak
tangolaşmak varya
arya okurcasına
yakıp yakarıp
kavrulmak marya
maria antuvanet!
açlık nedir bilirmisin sen?
acıkınca ne kaleler devrilir
sayar mısın sen
oyarmısın sen
gözünü hanende olanların..


Bastilleştik dedi
kuyruğu dibinden kesilenler
giyotine sevdalılar
duvarları yıkılmış
surları serpilmiş
ikonaları kırılmış
koca şehir teslim olunca barbarlığa
berber alabruz kesince
ense tokatlaşınca
yokluk kol gezince
jandarma mavisi ufka gerilince
susam tarlası sazlık olunca
göle zehir zıkkım yağınca
gökkuşağı külbasana dönüşünce
yosun bakışlı kurbağa kral olur
ulu orta meydan yerinde osurunca
ses duvarını aşınca
kaderine terkedilenlerin avazı
tesbihleşir acem aşiran
vaazı maaşlıların
kazanı hoşaflıların
yağı kesilince
kalkar isyan bayrakları
allı karalı
teslim olmuşluk tükenir
kavga
yafta üstüne
pasta
peksimet altına
gizlenir dedi karakedi
bitlerini dişledi ayaza karşı

etleri dökülenler
inlerinden çıkınca yavaş yavaş
kemikleri tezgaha sürülenler
böbreği kesilip biçilenler
itler .bneler
fahiş fiyata satılan etler
baldır bacak
koç taşaklar
tezgaha serildi birer birer
alıcısı tükenmiş
pazar yerinde
unutulmuş kahkahalar
gabzımal hamid efendi
turşusu martlamış
armut suratlı
hacı hüsrevin üçüncü karısına
iki okka badem postalayınca
burnu çiçekli
dilbaz oğlanla...
kıyamet koptu
mahallenin namusu
keresteci halile teslim olunca
boş yerler bir bir dolunca
dolmuş köşeyi dönünce
fireni patlayınca
tepetaklak...

akşam tez bastı
sokağın köşeleri
gölgelenmeden mora
bir afattır boşaldı
gökyüzü yarılınca
bekci bekir yetişmeseydi imdada
damı akan hacer bacı
karsuyuna batıp
eriyecekti
kışın ayazında

telaşa alışık değildi karakedi
nede temaşaya dönüşen
bel mel bakışa
bu kış
gomunizm gelir deye
avazı çıkan zabit hayrullaha
baktı
bir de damda
damla sakızına dönüşmüş buza
içi dondu
kansızlar deye ünledi
izansızlar
imansızlar
bu şehri saltana dadanmışlar
kara sülükler sizi
yarasa suratlılar
ayyuka çıktı
debdebeniz
domuzda kıl kalmadı
ne de denizde bir dirhem tuz
uyuz oluyorum efem dedi
kuduz köpekleri tasmalılara

ve yürüdü
ıslak damların saçak aralarında
bacak araları mühürlü
kalın kalçaları düğümlü
elleri şerbet güğümlü

endamı tamlara
bakınarak
beladan
seladan
sakınarak
ıkınarak sıkınarak

bu kış ben gelemezsem eğer
yolları tükenmezlerin
milyonla ayağı
yürüyecek
bu devri sultanat
üstüne
üstüne
tekelleşmiş sevdalar
kirli suratlarına tükürecek
kan tutan kinlerini bir daha
arnavut kaldırımları
sökülecek
tırnak tırnak
namlulaşacak türküleri yakılanlar
devirecek
beton çelik alaşımı duvarlarını
tekkeleşmiş yularlarını
destanlar söylerek
torunlarına
topaklarına
toprak doyursun gözlülerin
veliahtlarına
ahtı eyyam eyleyecek bu kış
kar tipi
poyraz poyraz
yaza ulaşmadan
et kemikten ayrılacak
ak .öt kara .öt
meydan meydana çıkacak
deri ateşle sınanacak
dedi karakedi
kendi kendisine

dönüş yolları tıkanmış
kedi sürüsüne dalarak
adımladı sokak lambaları aralığını
bir sağa bir sola yalpaladı
düşsüz dengeyi tamamladı
yamanarak gölgesine
dolanarak nefesine
yokuş yukarı
tırmandı
bin kere
düşse bile
başını elleriyle yuvarladı
tepeleri kardelenli
kaf dağının
ensesine
ensesine
ensesi
traşlı
yürrü taşarabası
anca gidersin

dedi
karakedi
kendi kendine...
yürüdü
tükenmek bilmeyen yolların
en sarp yerlerinden
baş göz üstüne...

Bu öyküsel düttürü, ' Yollar yürümekle tükenmez ' deyen tuzu kuruların inadına, yoluna devam etmekte direnenlere adaklanmıştır.
KaraKediden Düttürüler

04 Kasım 2010 30 şiiri var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (1)