Zaman Ve Ay-do-lem
Masada iki kahve bir gül,
Karşımda çocukluk arkadaşım,
Ama kocaman.
Bende bir deniz gözyaşı,
Üstünde bir gemi serüven.
Anlat dedi; '15 yıl dile kolay,
Öğle güneşinde bıraktım seni
Nasıl geçti ikindinin hüznüne kadar olan zaman? '
İki dost karşılaşınca yıllar sonra,
Hem yeniden küçülür,
Hem büyüdüğünü anlarmış.
Böyle başladı yolculuk,
20'li yaşlardan 40'lı yaşlara kadar geçen zamanda.
Anne dilek, doğu çocuk.
Hemen arkasından düşlem gelecek,
Anne olmak kadın olmanın önüne geçip,
Beni küçük bir dünyada duraklatacaktı yıllar.
Zaman akıp giderken,
Düşlem yürüyecek, doğukan büyüyecek,
Sonra, elele tutuşup Naz'ı çağıracaklardı.
Naz'ın gelişiyle başlayan 30'lu yaşları,
Annelikten kanat takıp uçuracaktı yıllar.
Sonra ihanet düşecekti yemyeşil topraklara.
Değişecekti tüm paradigmalar.
Hayatın geri kalanıyla ilgili hayaller yok olacak,
Dilek düşecekti bulutlardan.
Acı yağacak hayat çakacaktı tokadını.
Yerin dibine girecek çıkmak istemeyecekti.
Ama üç küçük fidan tutacaktı ellerinden,
Kökleri derin ve sağlam.
Anka olmakla kelebek olmak arasında kalacak,
Antidepresanlarla tanışacak,
Nihayet kendini onarmayı öğrenecek,
Küllerinden yeni bir kadın doğacaktı.
Hayatı bıraktığı yerle, yakalaması gereken zaman,
Mağdur olmakla, güçlü olmak,
Kendine acımakla, önüne bakmak,
Anne olmakla, baba olmak arasındaki fark,
Yaşamakla ölmek arasındaki fark kadar büyüktü gözünde.
Ama oldu sanırım.
Bütün uçları yakaladı ve birleştirdi.
Kaldırdı başını düştüğü önünden.
Davrandı yüreğindeki silahına,
Ve... vurdu hep 12'den 12' den.
'Bir daha hiç kimse beni böyle üzemedi' diye bitiyordu hikayenin bu kısmı.
Sonra, yeniden yeşilliklere uzanıyor,
Fidanların temiz dünyalarına götürüyordum dostumu.
Kapıda ilk göz ağrım karşılıyordu bizi.
'ingiliz dil edebiyatı oldu anne başardım' diyordu.
Arkasından, şiirlerimin süsü,
Düşlemim...
Nazende menekşem.
'Tıp yada biyoloji abimi geçmem lazım' diyordu.
Ve bir melek koşuyordu, bir adı naz, bir adı neşeyle.
'Hepsi pekiyi, hepsi pekiyi anne' diyordu.
Gümbür gümbür akan bir nehir gibi,
Geçtiği her yere resimler, şiirler saçıyordu.
Bana en çok benzeyen diyordum.
Sana en çok benzeyen diyordu.
Zaman tünelinden geriye dönüş,
Dostumun gözlerinde bulutlar,
Bende bir deniz gözyaşı,
Masada iki boş fincan, bir gül,
İşte böyle geçti öglen güneşiyle ikindinin hüznüne kadar olan zaman.
Bundan sonrası akşam.
Hazırlıklar tamam.
Sıcacık bir kucaklaşma ile vedalaşıyorduk,
Yeni bir yolculukta buluşmak üzere bir akşam...
Herkesin küfesi dolu , boş yoktur sanırım . 😊
Ne var ki her biri ayrı ayrı öykülerle . 👎
Çoğu kez de hüzün...😥
Ayakta kalabilmek , tutunabilmek yaşama alabildiğince , direnebilmek...🙂
Sizin de dediğiniz gibi kendimizi onarıp küllerimizden doğmak...🙂
Yaşamın en güzel yanı da bu olsa gerek , değil mi ? 🙂
Yüzünüzü yepyeni bir pencereye çevirmek...Başka bir açıdan görebilmek her şeyi... 🙂
Sağlıkla , mutlulukla ve de hep ama hep sevgiyle...
Yüreğinize kaleminize sağlık yer yer güzel betimlemeler ve teşbihler yakalamışsını. Daha çok nesir olmasına rağmen şiirsellikten uzaklaşmadan finali güzel noktalanmış.Değerli yazarını can-ı gönülden kutluyorum...
içtenlik vardı,yaşamın kendiydi şiir.umutlu ve ve başı dik dizeler...buruk da olsa