Zehre Bismillah
yaraya tuz
yüreğe taş bastık
zehre Bismillah
cemresiz mi inmiş toprağına
göze düşmüş kahra Bismillah
doğudan yükseliyordu acının sesi
bütün doğurganlığını unutmuş güneşler ile omuz omuza
gecenin ertesi gece vadediyordu
mahşerin ana fonunda hiçde titremeyen bir ses
firkateynlerini yitirmiş bir denizin yolcusuyum
kışlasını terkeden bütün kuşlar sınır boylarında kavgalı
kanatlarını avucumdan düşürdüğüm kuşlar için
beni bağışla...
ıslak cesetler dilimin ucunda
söyleme diyordun
oysa, bu kılıç kınına veda etmişti çoktan
bu öyküde kaybolduğum için beni bağışla...
ensemde Filistinli bir sızı
dilimde kan vardı
yüreğimde pıhtı
sen yoktun bu hengamede
o yoktu
yalnızdım
geceyi beklemedi acılar
tetiğine sürülen bütün kahırlar alnımdan vuruyordu
uzandığım zehir ustunde ellerin geziniyordu
ve esmer bir çocuk gölgesinde minarenin
sessiz sedasız ağlıyordu
top seslerine karışıyordu gözleri
yutkunduğu hıçkırıklar toprağa eğiliyordu
annesinin gözleri düşüyordu avuçlarına
babasının sesi
toprağın yırtıldığı yerde
hatıralar örülüyordu ince ince
unutup bütün yaşamışlığını
uzanıyordu bir taşın gölgesine
alnına pullarını döken tülbentlerden süzülen gül benzi toplamıyordu
dermanın fikirden firar ettiği deme Bismillah
bu muydu düşen payına
isimsiz bir kuyuya dalmak
Yusuf inciten bir masalda karalanmak
Aahh...
ve silah sesleri aşıyordu boyunu
gölgesi küçüldükçe küçüldü
kuşluk vakti anne dedi sessizce
anne
güneşin ağlamaktan ar ettiği bir yurtta
geceye ah edilmezdi
karanlığa Bismillah
adını yalnızlık koyduğumuz bir'liğe Bismillah...
yaraya tuz
yüreğe taş bastık
zehre Bismillah
cemresiz mi inmiş toprağına
göze düşmüş kahra Bismillah