Zenginin Sofrası Yoksulun Şükrü Bol Olur
Her kağıda bir şeyler yazılır; hem yazılır, hem bozulur
Kiminin cümleleri sevinçten kahkahalar atar
Şen-şakraktır hayat, yüksekten bakar
Kiminin tümcesinde keder dans eder
Yürek buruktur, öksüz ve yetimlik iç yakar
Bir de yoksulluk eklenince, dertler ruhunda döllenir...
Kiminin değirmenine uzaktan, çok uzaklardan
doğudan, batından, kuzeyden, güneyden buğday taşınır
Un-ufak olur, tane tane pirinç, bulgur, renk renk besin olur
Taşlar arasında, arka fonda müzik çalar, keyifler yerinde
Sofra bezenir, karınlar doyar ama gözler aç
Hala yiyecek bir şeyler aranır “tok açın halinden ne anlar”...
Kiminin sofrasında ekmeksiz, yemeksiz bir hayat
Bal olur, huzur olur, şenlik olur
Karınları doymasa da gözleri tok, şükürleri bol olur
Masada kalanlar kurda-kuşa yem olur
Belki de çıplak ayaklı, paltosuz, karnı aç
Yuvasız çocuklara, bayram değil zehir olur
Bir gecelik tokluk, olsa olsa zengin-yoksul farkı için iyi bir fikir olur...
Görmeyenler, duymayanlar gerçekle buluşur
Ve gerçekle yüzleşen hayat yine eskide, yine olduğu yerde kalır
Zengin yine zengindir, yoksul ise hem yetim, hem öksüzdür...
Uzun bir aradan sonra, hoş geldiniz Rukiye Hanım. Gerçekler ile yüzleşince,bakıyoruz ki en başındayız yaşadıklarımızın...
Hoş geldiniz yeniden Rukiye hanım