Ziba-i Yektâ
..... ........
Kirpiklerimle çerçeveldiğim
Boylu boyunca son resmin
Gitmelerin kokusu
Çizgisine gömülü
Ellerinin kıvrımlarıyla şekillenen ellerimin
Sen dilenen dualarda kuruttum
Sahraların kumlarında yakıp
Ilgımlarda
Yalgımlarda ıslattığım dudaklarımı
Ve
Şimdi ben
Sıyıra kanata sürsem dilime
Her bir harfini adının
Genzime kaçsa y'adın
Sen diye diye nefesinde boğulsam
..... ........
Kırdım saydın ya
Göğün kubbesini parmak uçları üzerinde döndüren ellerinin
Belime dolanan yörüngesini
Ay dölledi geceyi
Başımın üstünde tepine tepine devinen
Köprü altlarında tinerli aşk soluyan
Milyonlarca gayr-ı meşrû
Keş sokak yıldızı
Şems giyinip
Çıplak, apalak bedenine siyah ferâcesini
Gülümsemeyecek artık
Peçesinin altından
Süzerek
Şiirlerini sürme diye çektiği
Kahve güzeli gözlerini
Arzın yamalı örtüsünü
Tutup uçlarından
Çektin sandın ya
Çuvaldız dikişlerle biribirine eklenen
Bir cesedin ayakları altından
Baş ve ayak ucu taşları çalınmış
Sahipsiz bir mezarı
Sayma ki öldüm
Kemiklerimi saydım
Kafamı, kolumu her vurduğumda
Duvarların kırılmazlıkarına
Dağılmazlıklarına
Elimi alıp ayaklarımın altına
Sana varmayan her kelimeyi kopardım
Benden öteye düşen koluma
Korkuyla yapışan parmakizimden
Sayma ki öldüm
Sanma ki öldüm
Geberdim
Geberdim...
..... ........