Züleyha


III. BAB

١.


kulağıma üflediğin müstehcen sözlerin hatrına

yarama tuz diye bastım seni Züleyha

unutma


٢.

karanlığında bir sesi var / belledim

göğün hükmüne biat etmeden

suyun ruhunu okşamandan

ay ışığında saklıdır şimdi sözün manası

gelirsem bir sana

iki çekiç seslerine



٣


dağlı bir zılgıt kadar uçurumum sana

gözlerini kapatırsan düşerim boşluğa

boşluğun uğultusu ve suyun ekşiliği

kavmimden kalma bir bıçak gibi sırtımda

eflatuniye kaçan bir Diyarbakır akşamından

ay tülünün sarılığı düşünce Dicle’ye

kanın sıcaklığı mayhoş öpücükleri alevlendirir

şahlanan bir at gibi dört nalayım

teninin kaygan zemininde

namütenahi ahlamalarım yırtıyor göğün kulaklarını

sedef bir yağmur gibi dökülüyor saçların üzerime

susuyorum Züleyha



٤.


taşı sıksam suyunu çıkarırdım

taşında bir kalbi olduğunu bilmeden

bir taş atıyorum günahkar ellerle geçmişime

sensiz geçen günleri öldürüyorum

ayıklıyorum bir bir kötü anıları

vakit/lice babam oluyor zaman

düşüyor yadıma beyaz tülbentiyle annem

Süryani bir sarhoşlukla el sallıyor güneş

kerpiç evlerin damlarına

Erivan radyosunda ’sarı gelin türküsü’

aklıma sen düşüyorsun Amed sokaklarında

iki el kurşun sesi duyuluyor sonra

ilkini sen duymuyorsun

ikincisini görmüyor gözlerim



٥


kalbimi hırpala

salkım saçak sal köklerini içine

paçalı güvercin gibi özgür kıl kanatlarımı sonra

düşersem kuy(t)ulara

aklıma damıtırsa zehirlerini kör yılanlar

kanımı em

tenimi bağışlama Züleyha


toprağın bağrına düşen tohum

h/isli bir türkü gibi sızlatır içimi

büyür filiz verir vaktince

işçinin alnındaki ter alevlendirir ekmeğin buğusunu



٦.



ağzını ağzımla kuruladığın çocukluk günlerinden

yönümü kaybettiğim şimdiki an’a

Ana sütüyle damgalanmış boynumun

titrek mum alevindeki kıyamıyla

bir derin kuyu ki gözlerin

ve yüreğimin çoraklığına yağınca

şerha şerha hislerin

kül oluyorum

yakama sus iliştirip

kanıyorum geceyi Züleyha



٧


gece matemini boşaltır şehrin arka sokaklarına

anız bozumunda dört nala sürünce dağlılar atlarını

nabzı durdu zamanın

duyuyor musun Züleyha



٨


yerin kulağı yok

insanın içi fesat diye içerlendiğim bir vakit

güz kuşları uçuyordu göğün maviliklerinde

vuslatına ermek için barışın

özgürlüğü gökyüzünde sanan herkes gibi

yuvası kundaklanmış köylülerden türküler derledim

saf bir çelişkiydi gülün suyla kardeşliği

mor masalların vaveylası

çepeçevre sarınca çocukluğumu

tütün bastım üşüyen yanlarıma

seni seven yanımdan kanıyorum Züleyha



٩.



batının alnında kara bir lekedir doğ(r)u

sararmış yaprakların hüznüyle haykırıyor tarih

ekşimiş içilmeye içilmeye kuyular

boynuma dolan ip kavmimden kalma

seni bir masalda unutmuş annen

dolu dizgin koşuyorsun

~kırmızı ~

rugan ayakkabılarla

~bir yaprak kopartıyorum sensiz geçen günlere

anla



١٠.



dağın yalnızlığıdır

kürdi makamındaki ıslığım

ki ıslığım sevdanla pişer

serin serin akar ırmaklarında

kanlı dudağından öpsem

ve göbek deliğinden dolu dizgin

ölmeden cenneti görürüm Züleyha


١١.


"dünya haindir" diyen

ninenin nasırlı elleri düşünce omuzlarıma

karanlık en can alıcı uğultusuysa seslenir

’derine dal en derinine sevdanın "

başı ve sonu olmayan bir masal gibi gri

şehvetin ıssızlığı kadar kırmızı gözlerim

beni unutma

acı; bir bumereng gibi içimde

asi yüreğimin haykırışlarını

gözyaşlarımı

uzadıkça bir yük katarı gibi

çoğalıp çağalıp taşan sevdamı

ellerimin çapraz sorgusunu

suskunluğumdan akan isyanımı

gözlerimi

ellerimi

görmezden gelme

düşerim kör kuyulara

düşüşüm sonum olur Züleyha



١٢.


nasılda hoyrat akıyor

sevinci ve ellerimi törpüleyen zaman

kadim bir kentin uğultusudur

takvim yapraklarının bahtına yazılan

bir mektup yazıyorum titreyen ellerimle çocukluğuma

ne sen okuyorsun yalnızlığımı

ne de hapishane koridorlarında babam


١٣.


kızıl bir yılandır

uzayıp ardımdan gelen seneler

göğsümün ortasında deli bir tay

yelesinde uçurum fırtınası

yaşamak kirli

umudum körleştikçe

bozkır bir yangına dönüşür ellerim

ellerim hünerli

ellerim dokundumu can verir mermere

fakat estikçe yalnızlığın doruğuna benliğim

kaygılarım artıyor

ve titremelerim boylu boyunca

şivesi bozuk bir türküdür sesim

susum cehennem yangınlarında kızıl

narın kalbini inciten kabuğudur

beni karanlığa iten sensizliğin kabusu

kötü kokularını saldıkça hayat

yaşamak ve ölüm arasında

bir bebeğin ağlayışına sığınıyorum

"Özgür" oluyorum "ırmak’lar duruldukça

ve bir yaprak fırtınası kesiyor soluğumu

beni gölgesiz bozkırların sıcağından

ayaz vurmuş topraklara sürükleyen

kanımı donduran bu zaman

incinmiş dudaklarımın küfrünü tatmış

içmiştir ay ışığında kibrimi


١٥.


düşünüyorum

pasak bir zamanın ardındaki umudu

kırıla kırıla anlam buluyor sözcüklerim

kara üzüm gözlerinde tadıyorum sevinci

iplik iplik yağınca yaz yağmurları

bir başka heves oluyor yaşamak

ardımda kirli bir geçmişin izleriyle

yassı duruyor ölüm

’kimliğimdeki adresten haber alınamıyor ’

sana sığınıyorum

üşüyen yumulu parmaklarımla ben

ölümü kucaklar gibi sarılıyorum sana

topla küllerimi

sevdanla kavrulan bu yüreği

yeniden yazacağım Züleyha



١٦


sesinin kovuğundaki kuşkuyu

mavi bir düşle perdelendiğinde

kara gözlerinde bir bulut taburu kalkıyor

uçsuz bucaksız bozkırlara

taşralı bir şairin kaleminden dökülen

putsal bir kelamsın Züleyha


içimi döktüm sana

kaybolmuş çocukluğumdan biriktirdiğim düşlerle

anason kokulu sokaklarda ağladım

duvar diplerine sinen kokuna

kırılgan bir zaman aralığından

kırık bir aynada tükürdüm kendime

kan kustum ela akşamlarda

âhlamalarım tırmandıkça göğün kulaklarına

içimden taşan yangını görmüyor musun ?

dilim ifşa ediyor mülteciliğimi

kendimi yanlış yazdığım bir masalda

kırılgan cümlelerle yamaladığım ömrümü

gözyaşlarımla besliyorum

bir bir eksilen takvim yapraklarından

solgun bir anı kalacak ömrümüzden

kelebek zaman diliminde

ardımsıra yıkılırken üzerime yokluğun

üşür parmak uçlarım

sağanak sağanak yağmur boşalır üzerime

namütenahi sızlarım Züleyha



١٧.


içimde

kavminden kaçan bir peygamberin sarhoşluğu

soğana sarımsağa tamah etmeyen mürid

yılkı atlarını

ve ruhumu boydan boya saran ateşini

barındırırım

ağırdır

dizginlerini koparan zamanın ardından savrulmak

menekşe retinalı bir kısrağa binip

çekip gitme isteği taşırım içimde

nikotin artığı sabahlarda

yüzümü gömüp avuçlarıma

dalarken ufkun kızılına

bölük pörçük uykularımdan devşirdiğim

ninniler okurum kuşlara

aramıza sıralanırken dağlar

dilimi değdirdiğim yangın olur adın Züleyha


١٨.


bir tufan az kalır

bakır gök/yüzüne teyellenen sevdaya

durma sapla kirpiklerini bağrıma

lâ lehçesinden karış kanıma

ku(r)şun gözlerinde turuncu bir korkuyla

alaca akşamlarda ırgat şairler

ölümün ve sevdanın türküsünü söylerler

baharın koynunda ıssız

kalın şayaklarıyla delikanlılar

dillerinde esmer bir hüzün

yağmura eşlik ederler

~deliksiz uykulara varmak için yarının~

ve sen

gün aşırı karışırsın uykularıma

uyanmamak gelir içimden Züleyha



١٩.


dilsiz oluşumu ayıplamazsın bilirim

uzaklara bakmaktan yorgun düşen gözlerimi öpersin

işte o zaman

ayak bileklerinde halhal

gümüş leğenlerde hamur yoğuran

elleri nasırlı

yüreği umman annem düşer yadıma

kavalımdan sızan nağmelerle

neşelenir kainat

ve gözlerin düşünce alacasına gecenin

sularım taşar

kanım kaynar ebruli



bir kuş uçsa

uyanır mısın Züleyha

02 Haziran 2019 51 şiiri var.
Beğenenler (4)
Yorumlar (1)