Edilgenleşme

Her geçen gün uzaklaşıyoruz yaşamdan. İnsanlık olarak hayat denen bu oyunun oyuncusu olmayı bırakıp seyircisi olmamıza az kaldı. Ademoğlu parça parça çekiliyor sahneden. Bireysellik artıyor, evet doğru fakat bireysel olarak bu hayatın içerisinde değiliz. Bir adam düşünelim. 17. Yüzyılda yaşayan ortalama bir hayatı olan ortalama bir adam. Dünyası küçük olmalı bu adamın, belki de hayatı boyunca yaşadığı kasabanın dışına çıkmayacak. Bilgisi kısıtlı olmalı bu adamın. O dönemim en büyük alimi olsa şu anki bir liseli ile eşit düzeyde bilgiye bile sahip olamayacak. O zaman bugünün daha iyi olduğunu iddia edebilir miyiz? Bence; hayır. Sahip olamadıklarına odaklandık. Bir de sahip olduklarına bakalım. Küçük dünyasında tanıdığı insanlarla yaptığı aktivitelerde hep orada bulunur o adam. Çıkar doğada gezer, bahçesini eker, davetlere katılır. İletişim halinde olduğu insanla iken “bir saniye, şu telefona bakmam lazım” diyerek masadan kalkmaz. O adamın küçük dünyasında zamanı da vardır. Çünkü arkadaşını görmek için otobüse binip kilometrelerce gitmesine gerek yok. Aynı kasabadalar. Berberi de orada, kasabı da. Bizim yollarda heba ettiğimiz zamanlar onun heybesinde. Peki ya bilgi? Biz onlardan daha çok şey biliyoruz fakat bu bilgiyi ne kadar verimli kullanıyoruz? Verim… Evrimin eleme yaparken baktığı en önemli değişken bu değil mi? Ben bir çiçeğin tozlaşmasını, sporlarla ürediğini vs. biliyorum fakat al şunu dik, onunla ilgilen ondan mahsül elde et deseniz yapamam. Fakat bu bilgilere sahip olmayan, sadece ve sadece işine yarayacak kadar olanı yani gündelik bilgiyi bilen o adam ise istediğini yetiştirebilirdi. Onlar eğlenirken de işin içindeydiler. Bizim günümüz dünyasında hobilerimiz bile edilgen. Bir film, tiyatro yahut maç seyrederiz. Televizyonda konuşanları dinleriz. Her açıdan edilgenleşmeye başlayan hayatlarımızda artık zevk aldığımız aktivitelerin dahi içine dahil değiliz. Ve bu edilgenleşme süreci dağın tepesinden aşağıya inen kar topu gibi giderek büyüyen bir hızla ilerliyor. Yapay zekanın ilerlemesi ve robotların yaygınlaşması ile iş hayatının da dışında kaldığımızda ekranların başında oturup sanki bilgisayar oyunu oynarmış gibi hayatlarımızı yaşayacağız. Bunu insanlara söylediğinizde yenilik karşıtı, muhafazakar falan olarak anılıyorsun. Yani elinde telefon olmayan bir adamı düşünsenize, adamın mottosu “benimle görüşmek istiyorsanız gelin görüşelim” olsun. O adama ne kadar da garip gözüyle bakarız değil mi? Hâlbuki adam hayatının içinde olmaktan başka bir şey istemiyor. Haksız diyebilir miyiz o adam için? Siz dersiniz muhtemelen. Neyse ben hayatın içinde olmak istediğim için değil sizden nefret ettiğim için telefonlarınıza bakmıyorum. Haberiniz olsun.

04 Nisan 2023 2-3 dakika 4 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar