Efendi Olmak

EFENDİ OLMAK

Biri bizi

çağırdığında “efendim” deriz, garsonlar kılığı kıyafeti düzgün müşterilerini

“Buyurun efendim” diye karşılarlar. Biri övülürken “çok efendi adam” denilir.

Bir zamanlar “efendim” siz konuşmayan, nazik ve kibar İstanbul efendilerine

rastlardık, Artık hepsi de kayıplara karıştı... Anadolu’nun kimi yerlerinde

kadınlar kocalarından söz ederlerken “efendim” derler. Bir türküde şöyle

deniliyor:

“Zeytinyağlı

yiyemem aman/ Basma da fistan giyemem aman/ Senin gibi cahile ben efendim diyemem

aman!

Eskiden Babıâli’de

kalem efendileri bulunurdu. Bir sözü anlamadığımız zaman “efendim?” diye

sorduğumuzda “efendin kalem odasında!” diye dalga geçerler bu olayı anımsatarak

ya da “efendiliği kim kaybetti de sen buldun?” diye alay ederler. Politikacı,

devleti ve halkı soyan işadamı, mafya ve çete üyeleri ‘zengin olmanın

birlikteliğinde’ buluşunca, bütün kutsal değerler sıfırlanıyor; efendimiz para

oluyor, Ali Naili Erdem’e göre. Soner Yalçın “Efendi” adlı eserinde şu Balkan

atasözüne yer verir: “Kardeşe kardeş gibi davranmayan, bir yabancıya efendi

demek zorunda kalır.”

Gelin şimdi

de efendi sözcüğü nereden çıkmış, kime efendi denir, ona göz atalım biraz.

Nihat Sami Banarlı, Türkçenin Sırları, kitabında şöyle yazıyor: “Kelimenin

aslı, eski Yunanca’da ‘authantes’, Rum telaffuzuyla ‘aftendis’ tir. Başlangıçta

mutlak hakim demek veya bir kölenin ya da cariyenin sahibi olan kimse demekti.

Eskiden ‘efendi’ kelimesi Türkçe ‘çelebi’ kelimesiyle yan yana ve onun yerine

kullanılmış, daha sonra, okuma hayatında yükselmiş, ‘ilim ve irfan sahibi

olmuşlara’ efendi denmiştir.

Demokrasi,

efendiler ve kölelerin olmadığı, kimsenin kimseye efendi ya da köle gibi

bakmadığı bir rejimdir. Abraham Lincoln bu konuda, “Ben köle olmak istemediğim

gibi, efendi de olmak istemem. Benim demokrasi anlayışım budur. Bunun dışında

her şey, ne kadar az değişik olursa olsun, demokrasi değildir” diyor.

William

Lionpheles’e göre efendilik için son sınav; “Kendisine hiçbir çıkar

sağlamayacak insanlara karşı da saygıda kusur etmemektir.”

Balzac şu

öğüdü veriyor: “Bilginin efendisi olmak için, çalışmanın kölesi olmalısın.”

Fazıl Hüsnü

Dağlarca, “Dışarıdan Gazel” şiirinde acı bir gerçeği bakın ne diyor:

“Ne olmuş,

ne yapmışlar bize?

Nasıl

bağlanmış elimiz, kolumuz.

Böyle

giderse biline hep

Mustafa

Kemal’le bile yokuz.

De yüreğim

nice yanarsa yansın,

Efendilerin

yüreği buz.”

Halet

efendi, Moralı Osman Efendi’yi kıskanır, onu makamından azlettirir, rütbesini

aldırır, kendisiyle uğraşmaktan zevk alırdı. Ama Osman Efendi, bayramlarda ziyaretine

geldiği zaman merdiven başında karşılar, çok saygı gösterirdi. Niye böyle

yaptığını soranlara şöyle dedi: “Evet, ben bu adamı sevmem. Rütbesini,

mansıbını, malını aldım ama üzerinde öyle bir efendilik var ki, onu alamıyorum

işte!”

Asıl

efendilik çalışmak, kimseye hakaret etmemek, ağırbaşlı ve nazik olmaktır ama

bizde genellikle para babası, iyi giyimli kişiler itibar görürler, bey,

beyefendi diye anılırlar...

Atatürk,

“Köylü milletin efendisidir” diyerek efendiliğin çalışmak, üretmek olduğunu

vurgulamıştır. Millete hizmet etmeleri gereken kimi makam sahipleri ise efendi

değil, vatandaşlara hizmet etmekle yükümlü olduklarını pek kabul edemezler...

Bir de

“evet efendim” ciler vardır. Kendilerinden üstün kişilere boyun eğerler de karılarına,

aşağı tabakadan kişilere efendilik taslarlar, eziyet ederler...

Ya şu

çelişkiye ne demeli: Hırçın kişilere, efendi ol, efendilik sende kalsın, onunla

bununla dalaşma, diye öğüt veririz de, hizmetlileri çağırırken alay eder gibi

ve küçümsercesine, “Hasan Efendi”, “Ali Efendi” diye sesleniriz, onları beyliğe

layık görmeyiz.

Bernard Shaw, “köleliklerin en kötüsü efendiliktir”

diyor. Para iyi bir uşak, kötü bir efendidir. Sevgililer kalbimizin efendisi

olarak nitelendirilir. Bir Türk filminin adı “Kalbimin Efendisi” adını taşıyor.

Şimdi de “Yüzüklerin Efendisi” var...

Divan

edebiyatında sevgililer efendi, sultan, âşıklar ise kul köledirler. Nedim bakın

ne diyor bu konuda: “Dövülmeye sövülmeye kovulmaya billah/ Hep kailim amma ki

efendim senin olsam”... Bir başka şiirinde ise sevgilisine, “Gözüm canım

efendim devletli sultanım” diye sesleniyor. Osmanlılarda efendilik bir

özelliktir: Ahmet Mithat Efendi, Dede Efendi gibi. Efendi kişilere “çelebi” de

denir: Evliya Çelebi, Kâtip Çelebi... Ahmet Mithat Efendi, “Felatun Beyle Rakım

Efendi” adlı romanında efendiyle beyi karşılaştırır, efendiden yana tavır

koyar. Felatun Bey, Batı hayranı, züppe bir kişidir, hiçbir işte başarılı

olamaz, alay edilir. Rakım Efendi ise hesabını kitabını bilen, batıyı körü körüne

taklit etmeyen, aklı başında bir kişidir, her zaman ve her yerde başarılı olur,

sevilir sayılır...

Atatürk,

nutuklarında milletvekillerine “efendiler” diye seslenmiş ve insanlık

özelliklerini yitirmemiş kişilerin başlarına isteyerek yabancı bir efendi getirmek

istemelerinin olanaksız olduğunu belirtmiştir. Günümüzde Amerika dünyanın

efendisi gibi davranıyor ve çoğu insanlar(!) buna hiç ses çıkarmadıkları gibi

kayıtsız şartsız itaat ediyorlar efendilerine.

Bencillikten,

çıkarcılıktan ne kadar uzaklaşırsa kişi; efendiliğe, beyliğe o kadar yakınlaşır,

sevilir sayılır ve de insan olmanın mutluluğuna ulaş

Tüm ifadeler:

5Erduman Çetin ve 4 diğer kişi


21 Ocak 2025 4-5 dakika 29 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar