Hipotermi
Anıları anıtlaştıran bellekte, uçurum kadar yüksek ve bir o kadar derin bir evrenin hengamesinde akıp giderken zaman, çürük alaşımlı et yığınları kaosu peşinden yaratıyor ve beni yaralıyordu. Geçmiş hiç geçmemiş gibi ve gelecek, şarlatan imajlara bürünmüş çiçek bahçesi vaat eden haber bültenlerine benziyordu. Dante’nin ilahi komedyasına benzer bu karanlık bilançoyla evrenin suyu bile artık katranlı geliyordu. Sokakta keman çalan insanlar ekmek çalan insanların artıklarından beslendiğine utanç duyuyordu. Rollerimiz değişmiyor ve Tanrı, senaryoyu baştan almıyordu. Nötr evrende gözlerimi açtım,bilgiye düşman bir coğrafyada sırf yazmayayım diye tüm tüccarlar nesne mahkemesi yapıp mürekkebin maliyetini arttırıyorlardı. Yüreğime hançer sapladım ve yere dökülen tavuskuşu tüyünü kanıma batırıp kasvetli bir manifesto yazdım karanlığa sonra mürekkeple yıldızlarım küstü. Acılarım mutluluğunuza vesile olsun diye bir kaktüse sarıldım yıllarca, dönüp baktım akıp giden zamana usulca ayıkladım ruhumu aylak bedenimden.
''Sokakta keman çalan insanlar ekmek çalan insanların artıklarından beslendiğine utanç duyuyordu''
Hani bazen çokta bir şey söylemeye gerek kalmaz da, ufak bir cümle her şeyi özetler ya, işte öyle kısa/etkili bir deneme... Kutlarım Şahin bey...
İlk önce Hoşgeldiniz aramıza . Tutulan kalem ısırılmış ve kemirilmiş belli ki ... Hani olur ya bazen okuduklarımız ilk önce yüreğimizde sonra aklımızda belirir ve canlanır sonrasında da canlanıverir işte öyle bir yazı , fikrimce .