Sözlü Dönem Edebiyatı

— min. okuma: 11-12 dakika

Türklerin henüz yazıyı kullanmadıkları döneme ait edebiyattır. Bu dönemde, Türk toplumlarında ozan denen saz şairleri bulunurdu. Bunlar dinî törenlerde ve bütün sosyal etkinliklerde şiir söyler, destan okurlardı. Böylece dilden dile dolaşan bir şiir geleneği oluşmuş, tarih boyunca tüm kültür değişmelerine rağmen yok olmayan bu gelenek günümüze kadar kulaktan kulağa yayılarak varlığını sürdürmüştür.

Sözlü edebiyatta şiir, en geniş yeri tutar, kopuz denilen bir çalgı eşliğinde söylenirdi. O dönemde şiir yazılmaz, söylenirdi. Şairlerin toplumda önemli rolleri vardır. Bilinen ilk Türk şairlerden bazıları şunlardır: Çuçu, Arpın Çor Tigin, Kül Tarkan, Pratyaya Şiri

Sözlü Dönemin Genel Özellikleri:

  • Ölçü olarak hece ölçüsü kullanılmıştır.
  • Eserlerin tamamında milletin ortak duygu ve düşünceleri hakimdir.
  • Genellikle yarım kafiye tercih edilmiştir. Redif kullanılmıştır.
  • Dil saf Türkçedir. Yabancı dillerin etkisinden uzaktır. Yabancı kelime yok denecek kadar azdır. Yalın bir dil kullanılmıştır.
  • Bu dönem Destan Devri Türk Edebiyatı olarak da bilinir.
  • Şiirler genellikle kopuz adı verilen çalgı aleti ile söylenirdi.
  • Eserler genellikle anonimdir. Kim tarafından söylendiği belli değildir. Pek az eserin sahibi bilinmektedir
  • Akılda daha çok kalıcı olması ve nesilden nesile aktarımda daha etkili olması sebebiyle şiir tercih edilmiştir.
  • Edebiyat, atlı göçebe hayatının özelliklerini yansıtır.
  • En eski eserlerde bile işlenmiş bir dil ve edebî üslûp görülür. Bu durum, bilinenlerden daha eski metinlerin olduğunu düşündürmektedir.
  • Yiğitlik, yurt ve tabiat sevgisi, büyüklere saygı, işlenen başlıca temalardır.
  • Nazım birimi olarak dörtlük tercih edilmiştir. Dörtlüklerin kafiye şeması aaab şeklindedir.
  • Şamanizm, Maniheizm, Budizm” gibi dinlerin etkisiyle bir edebiyat oluşturmuşlardır.
  • Bu döneme yönelik elimizdeki en önemli ve en eski kaynak Kaşgarlı Mahmut’un “Divan-ı Lügat-it Türk” adlı eseridir.

İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı ile ilgili bazı notlar:

  • İslamiyetten önceki dönemde şair ve bilge kimselere isimler: “Şaman, kam, baksı, ozan”dır. Hekimlik, büyücülük, bilgelik gibi görevleri de olan bu ozanlar; sığır, yuğ gibi törenlerde görev alıyorlardı.
  • İslamiyetten önceki dönemdeki eserlerde şiirin tercih edilmesinin sebebi: Akılda daha çok kalıcı olması ve nesilden nesile aktarımda daha etkili olması sebebiyle şiir tercih edilmiştir.
  • İslamiyetten önceki dönemde kurultayın varlığı: Türklerin İslamiyetten önce cumhuriyetle yani demokrasiyle yönetildiğinin bir göstergesidir.
  • İslamiyetten önceki dönemde sagu, koşuk ve destanların söylendiği çalgı aleti : Kopuz

İslamiyetten önce Türklerin yapmış olduğu törenler:

Sığır: Sürgün avında ava gidenler için yapılan törendir.
Şölen: Din ve eğlence törenlerine denir.
Yuğ: Ölüm törenlerine denir.

İslamiyetten önceki dönemdeki sözlü dönemin edebi ürünleri:

1- Sagu

Yuğ törenlerinde ölen kişinin ardından duyulan acıyı dile getirmek için söylenen şiirlere sagu denir.

Özellikleri:

  • Ölen bir kişinin arkasından söylenen ağıt şiirleridir.
  • Ölen kişinin iyiliklerini, yiğitliklerini, başarılarını, erdemlerini ve ölümlerinden duyulan üzüntüleri anlatır.
  • Koşuk nazım şekliyle söylenir.
  • Uyaklanışı a a a b / c c c b şeklindedir.
  • 7’li hece ölçüsü ile yazılır.
  • Dörtlükler halinde yazılır.
  • Halk edebiyatında “ağıt”a, Divan edebiyatında “mersiye”ye benzer.
  • Günümüzdeki sagu örnekleri Divanü Lügati’t-Türk’te yer almaktadır.
  • Geleneksel bir çalgı aleti olan kopuz eşliğinde söylenir.
  • “Yuğ” denilen ölüm törenlerinde söylenir.
  • Divan-ü Lügati’t-Türk’teki Alp Er Tunga sagusu bu türün önemli bir örneğidir.

2- Sav

Uzun deneyimler sonucu doğruluğu ispatlanmış kısa ve özlü sözlere sav denir.

Özellikleri:

  • Türk toplumunun dünyaya bakışını, geleneklerini, varlık anlayışlarını ortaya koyan özlü sözlerdir.
  • Günümüzdeki atasözlerinin karşılığıdır.
  • Savların bazıları hece sayısının eşit ve uyaklı olması nedeniyle nazım özelliği göstermektedir.
  • Günümüzdeki sav örnekleri Orhun Kitabeleri’nde ve Divanü Lügati’t-Türk’te yer almaktadır.

3- Koşuk

Aşk, tabiat ve kahramanlık gibi konularda yazılmış olan şiirlere koşuk denir.

Özellikleri:

  • Koşuklarda Türklerin yaşayış biçimi, duygu ve düşüncelerini bulmak mümkündür.
  • 7’li hece ölçüsü ile yazılır.
  • Dörtlükler halinde yazılır.
  • Bu şiirlerde düz kafiye kullanılır: aaaa, bbba, ccca… (aaab cccb dddb)
  • Sığır denilen sürek avlarında söylenen lirik şiirlerdir.
  • Halk edebiyatında koşmaya benzer.
  • Günümüzdeki sagu örnekleri Divanü Lügati’t-Türk’te yer almaktadır.
  • Geleneksel bir çalgı aleti olan kopuz eşliğinde söylenir.

4- Destan

Bütün bir toplumu derinden etkilemiş savaş, göç ve doğal afet gibi önemli olaylar sonucu ortaya çıkmış olağanüstülüklerle süslü uzun manzum öykülere destan denir.

Özellikleri:

  • Destanlar konularını gerçek olaylardan alır. Fakat bu olaylar zamanla olağanüstü özellikler alır.
  • Olağan ve olağanüstü olaylar iç içedir.
  • Destanlar halk arasında nesilden nesile aktarılırken kendiliğinden oluşan hikayelerdir.
  • Destanlar toplumun yaşayışı, dini, dili, gelenek ve görenekleri hakkında bilgi verir.
  • Genellikle manzumdurlar. Az olmakla beraber nazım-nesir karışık olan destanlar da vardır. Bazıları, manzum şekilleri unutularak günümüze nesir hâlinde ulaşmıştır.
  • Destanlar nazım biçiminde dörtlükler halinde yazılır.
  • Anonimdirler. Kim tarafından söylendiği belli değildir.
  • Destanlar savaş, deprem, yangın, mizah, ünlü kişilerin yaşamları konularında yazılır.
  • Destanlar, tarihî ve sosyal olaylardan doğarlar. Bu eserlerde genellikle, yiğitlik, aşk, dostluk, ölüm ve yurt sevgisi gibi temalar işlenir.
  • Destandaki kişiler kral, han, hakan...vb. seçkin kişilerdir.
  • Destanlar toplumun ortak görüşlerini yansıtırlar.
  • Genellikle 8’li ve 11’li hece ölçüsü ile yazılır.
  • Genellikle yarım kafiye kullanılır. Kafiye düzeni şöyledir: baba-ccca-ddda-eeea

Destan çeşitleri

  • Doğal Destan: Halk arasında nesilden nesile yayılarak kendiliğinden oluşmuş olan destanlardır. Türklerin Oğuz Kağan Destanı, Türeyiş Destanı, İranlıların Şehnamesi, Yunanlıların İlyada ve Odysseia destanı doğal destana örnekleridir.
  • Yapma Destan: Bazı şair ve yazarlar kendi milletlerinin tarihinden çıkmış olaylara kendi duygu ve düşüncelerini de katarak yazmış olduğu destanlara yapma destan denir.

Örnek:

  • Yazıcıoğlu Ali - Selçukname,
  • Fazıl Hüsnü Dağlarca - Üç Şehitler Destanı,
  • Mehmet Âkif Ersoy - Çanakkale Destanı,
  • Kayıkçı Kul Mustafa - Genç Osman Destanı
  • Dante - İlahi Komedya (İtalya)
  • Tasso - Kurtarılmış Kudüs (İtalya)
  • Milton - Kaybolmuş Cennet (İngiliz)
  • Aristo - Çılgın Orlando (İtalya)
  • Comoens - Oslusiadas (Portekiz)
  • Vergilüs - Aeneis (Latin)

Destanlar üç aşamada oluşur:

1. Oluş Dönemi (Çekirdek): Halka mal olmuş ve halkın üzerinde derin izler bırakmış bir olay ve olayın kahramanının zamanla kuşaktan kuşağa aktarılırken değişerek birtakım olağanüstü özellikleri aldığı dönemdir.

2. Yayılma Dönemi: Olağanüstülüklerle dolu olayların ve kahramanlıkların ağızdan ağza, nesilden nesile sözlü gelenek yoluyla aktarıldığı dönemdir.

3. Toplama-Derleme Dönemi: Büyük bir halk şairinin olayları oluş sırasına göre bir bütün halinde nazma döküp destanı ortaya çıkardığı dönemdir. Bu dönemde destan yazıya geçirilir ve kalıcılığı sağlanır. Çoğu zaman derleyen veya yazıya geçiren belli değildir.

İslamiyetten Önceki Türk Destanları

  • Altay - Yakut Destanları
  • Saka Destanları
  • Hun - Oğuz Destanları
  • Göktürk Destanları
  • Uygur Destanları
Altay - Yakut Destanları

Yaratılış destanı, Tanrı Kayra Han’ın dünyayı yaratması ve şeytanı (Erglig) huzurundan kovması anlatılır. Bu destan, Türk milletinin, dünyanın yaratılışı hakkındaki duyuş, düşünüş, görüş ve inanışlarını anlatarak yakın çağlara kadar, Orta Asya Türk halkı arasındaki yaşam gücünü göstermesi bakımından dikkate değerdir.

Saka Destanları

Alp Er Tunga destanı, M.Ö 7. asırda Türk-İran savaşlarında ün kazanmış, İran ordularını defalarca mağlup etmiş bir Türk hükümdarı olan Alp Er Tunga’nın yiğitliklerini ve yaptığı savaşları anlatır. Destan kahramanı Alp Er Tunga daha sonra İranlılarca bir hile ile öldürülmüştür. Firdevsi’nin Şehname’de Afrasiyap olarak geçer. Alp Er Tunga'nın ölümünde söylenmiş bir sagu Divan-ı Lügat'it Türk'te bulunmuştur. Ancak bununla ilgili asıl bilgi Şehname adlı İran destanında vardır.

Şu destanı, Şu adındaki bir hükümdarın Büyük İskender'in Türk illerine yürüyüşü sırasında onunla yaptığı savaşları anlatır. Sonunda Şu, İskender'le anlaşır ve Balasagun yöresine yerleşir ve “Şu” şehrini kurar. Bu destan bazı Türk boylarının adlarının nereden geldiğini izah yönüyle önemlidir. Eski Saka devletinin hükümdarlarına "Şu" adı verilmesi dolayısıyla, bu destan Saka destanı olarak da bilinir.

Hun-Oğuz Destanları

Oğuz Kağan destanı, Hunların büyük hükümdarı Oğuz (Mete Han) Kağan’ın yaşamı, yiğitlikleri, ülkesini nasıl genişletip oğulları arasında nasıl bölüştürdüğü ve Orta Asya’da Türk birliğini kuruşu anlatılır. MÖ 2. asırda doğmuştur. Bu eserde Oğuz Kağanın halkına bazı hedefler göstermesi bakımından önemlidir.

Attila destanı, Batı Hun hükümdarı Attila'nın fetihleri etrafında oluşmuştur. MS 5. yüzyılda Avrupa'ya korkulu yıllar yaşatan Attila, Rusya'dan Fransa'ya kadar bütün Avrupa'yı almış, Roma'ya kadar uzanmıştır. Evlendiği gece çok içtiğinden burun kanamasıyla ölmüştür. Destanda onun ölümüyle ilgili söylenen ağıtta bir ölüm feryadı değil, kahramanlıkları anlatılmaktadır.

Göktürk Destanları

Bozkurt destanı, Göktürklerin dişi bir kurttan türeyişini anlatılır. Savaşta yaralanan bir Türkün dişi bir kurt tarafından kurtarılması, korunması ve Türklerin, sözü edilen kurtla bu Türkten çoğalması konu edilir. Görtürklerin ilk hakanı Asena’nın bu dişi kurttan türediğine inanılır.

Ergenekon destanı, Düşmanları tarafından yenilen Türkler, yok olma aşamasına gelir. Düşmanın elinden kaçabilen iki aile, yolu izi olmayan Ergenekon'a gelir ve yerleşir. Orada dört yüz yıl kadar kalırlar ve çoğalırlar. Ergenekon’a sığmayacak dereceye gelince önlerine yol almalarını engelleyen bir demir dağı çıkar. Demir dağı eritip Ergenekon'dan çıkarlar. Atalarının düşmanlarını yenip intikamlarını alırlar ve Gök-Türk devletini kurarlar. Destanın en önemli özelliği tarihle benzerlik göstermesidir. Türklerin demiri işleyen ilk kavimlerden olması da önemlidir.

Siyenpi Destanları

Siyenpi destanı, 2. yüzyılda yaşamış olan Siyenpi hükümdarı Tan-şe-hoay Yabgu'nun mucizevi bir şekilde doğuşunu ve kahramanlığını anlatır.

Uygur Destanları

Türeyiş destanı, Uygur hakanının üç kızını insanoğluyla evlendirmeyi uygun bulmayıp onları bir tanrıyla evlendirmesini konu alan bir destandır. Destana göre eski Hun hükümdarı kızlarının insanlarla değil Tanrılarla evlenmesini istiyordu. Bu yüzden onları insanlardan uzak bir yere bıraktı. Hun hükümdarı tanrıya kızlarıyla evlenmesi için yalvarıp yakardı. Tanrı nihayet Bozkurt şeklinde geldi ve kızlarla evlendi. Bu evlenmeden Bozkurt ruhu taşıyan Uygur çocukları doğdu. Böylelikle Uygur Türkleri bu evlilikten çoğaldı.

Göç destanı, Uygur hükümdarlarının Çinlilerle savaşmamak için Çin prensesiyle evlenmek istemesi ve Çinlilerin bu prenses karşılığımda Türkçede kutsal sayılan bir taşı almalarını anlatır. Taş, Çinlilere verilince Türkler tanrı tarafından cezalandırılır ve Uygur ülkesine felaket çöker. Kuraklığın başlaması üzerine de göç ederler. Uygur halkı Beş Balıg denilen yere yerleşir. Destanın en önemli özelliği değersiz bir taş parçasının bile hiçbir şey uğruna düşmana verilmeyeceği inancını anlatmasıdır.

Mani dininin kabulü destanı, Uygur Kağanı Bögü Han ülkesine Mani dinine mensup rahipleri çağırtır ve onları olan kendi inancı Gök Tanrı Kamları (din adamı) ile yarıştırır. Ve yarışı kim kazanırsa Uygurların o inanca mensup olacağını açıklar. Yapılan münazara sonucunda Çin'den gelen Mani dini rahipleri dinlerini çok iyi bir şekilde anlatırlar. Tanrının insanlara, hayvanlara iyi davranılmasını emrettiğini ve tanrıya ulaşmanın yollarının neler olduğunu etkileyici bir şekilde anlatırlar. Bunun üzerine Bögü Kağan onlara inanır ve Maniheizm dinini kabul ettiğini ilan eder. Halkına öğütler vererek onların da kabul etmesini ister. Uygur Halkı sevinir ve yeni dini kabul eder. O gece bayram yapılır ve tüm halk sabaha kadar eğlenirler. Bu olaydan sonra Mani dini Uygur Devleti'nin resmi dini ilan edilir.

Paylaş:
Yorumlar