Tevfik Fikret Sis Şiiri

— min. okuma: 4-5 dakika

Sis şiirinde hedef sultandır. II. Abdülhamit döneminde baskıcı bir yönetimin idaresinde devrin yazar ve şairleri susturularak hapse atılmış veya sürülmüştür. Dönemin bazı yazar ve şairleri toplumsal yaşamın dışında aşk, özlem, hayali bir ülke temalarıyla bireysel konulara yönelmişlerdir. Bu durumdan rahatsızlık duyan Tevfik Fikret, kendi bakış açısıyla sis imgesini kullanarak şiirinde dönemin baskıcı yönetimini ve bunun karşısında suskun kalan tüm İstanbul’u acımasızca eleştirmiştir.

Tevfik Fikret Sis Şiiri

Sarmış yine âfâkını bir dûd-ı munannid,
Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid.
Tazyîkının altında silinmiş gibi eşbâh,
Bir tozlu kesâfetten ibâret bütün elvâh;
Bir tozlu ve heybetli kesâfet ki nazarlar
Dikkatle nüfûz eyleyemez gavrine, korkar!
Lâkin sana lâyık bu derin sürte-i muzlim,
Lâyık bu tesettür sana, ey sahn-ı mezâlim!
Ey sahn-ı mezâlim…Evet, ey sahne-i garrâ,
Ey sahne-i zî-şâ'şaa-i hâile-pîrâ!
Ey şa'şaanın, kevkebenin mehdi, mezârı
Şarkın ezelî hâkime-i câzibedârı;
Ey kanlı mahabbetleri bî-lerziş-i nefret
Perverde eden sîne-i meshûf-ı sefâhet;
Ey Marmara'nın mâi der-âguuşu içinde
Ölmüş gibi dalgın uyuyan tûde-i zinde;
Ey köhne Bizans, ey koca fertût-ı müsahhir,
Ey bin kocadan arta kalan bîve-i bâkir;
Hüsnünde henüz tâzeliğin sihri hüveydâ,
Hâlâ titrer üstüne enzâr-ı temâşâ.
Hâriçten, uzaktan açılan gözlere süzgün
Çeşmân-ı kebûdunla ne mûnis görünürsün!
Mûnis, fakat en kirli kadınlar gibi mûnis;
Üstünde coşan giryelerin hepsine bî-his.
Te'sîs olunurken daha, bir dest-i hıyânet
Bünyânına katmış gibi zehr-âbe-i lânet!
Hep levs-i riyâ, dalgalanır zerrelerinde,
Bir zerre-i safvet bulamazsın içerinde.
Hep levs-i riyâ, levs-i hased, levs-i teneffu';
Yalnız bu… ve yalnız bunun ümmîd-i tereffu'.
Milyonla barındırdığın ecsâd arasından
Kaç nâsiye vardır çıkacak pâk u dirahşan?


Örtün, evet, ey hâile… Örtün, evet, ey şehr;
Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!..


Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar;
Kaatil kuleler, kal'alı zindanlı saraylar;
Ey dahme-i mersûs-i havâtır, ulu ma'bed;
Ey gırre sütunlar ki birer dîv-i mukayyed,
Mâzîleri âtîlere nakletmeye me'mûr;
Ey dişleri düşmüş, sırıtan kaafile-i sûr;
Ey kubbeler, ey şanlı mebânî-i münâcât;
Ey doğruluğun mahmil-i ezkârı minârat;
Ey sakfı çökük medreseler, mahkemecikler;
Ey servilerin zıll-ı siyâhında birer yer
Te'mîn edebilmiş nice bin sâil-i sâbir;
"Geçmişlere rahmet!" diyen elvâh-ı mekaabir;
Ey türbeler, ey herbiri pür-velvele bir yâd
İykâz ederek sâmit ü sâkin yatan ecdâd;
Ey ma'reke-i tîn ü gubâr eski sokaklar;
Ey her açılan rahnesi bir vak'a sayıklar
Vîrâneler, ey mekmen-i pür-hâb-ı eşirrâ;
Ey kapkara damlarla birer mâtem-i ber-pâ
Temsîl eden âsûde ve fersûde mesâkin;
Ey her biri bir leyleğe, bir çaylağa mavtın
Gam-dîde ocaklar ki merâretle somurtmuş,
Yıllarca zamandan beri, tütmek ne…unutmuş;
Ey mi'delerin zehr-i tekâzâsı önünde
Her zilleti bel'eyleyen efvâh-ı kadîde;
Ey fazl-ı tabîatle en âmâde ve mün'im
Bir fıtrata makrûn iken aç, âtıl ü âkim;
Her ni'meti, her fazlı, her esbâb-ı rehâyı
Gökten dilenen züll-i tevekkül ki.. mürâyi!
Ey savt-ı kilâb, ey şeref-i nutk ile mümtâz
İnsanda şu nankörlüğü tel'in eden âvâz;
Ey girye-i bî-fâide, ey hande-i zehrîn;
Ey nâtıka-ı acz ü elem, nazra-i nefrîn;
Ey cevf-i esâtîre düşen hâtıra: nâmus;
Ey kıble-i ikbâle çıkan yol: reh-i pâ-bûs;
Ey havf-i müsellâh, ki hasârâtına râci'
Öksüz, dul ağızlardaki her şevke-i tâli';
Ey şahsa masûniyyet ü hürriyyete makrûn
Bir hakk-ı teneffüs veren efsâne-i kaanûn;
Ey va'd-i muhâl, ey ebedî kizb-i muhakkak,
Ey mahkemelerden mütemâdî sürülen hak;
Ey savlet-i evhâm ile bî-tâb-ı tahassüs
Vicdanlara temdîd edilen gûş-ı tecessüs;
Ey bîm-i tecessüsle kilitlenmiş ağızlar;
Ey gayret-i milliye ki mebgûz u muhakkar;
Ey seyf ü kalem, ey iki mahkûm-ı siyâsî;
Ey behre-i fazl ü edeb, ey çehre-i mensî;
Ey bâr-ı hazerle iki kat gezmeye me'lûf;
Eşrâf ü tevâbi', koca bir unsûr-ı ma'rûf;
Ey re's-i fürûberde, ki akpak, fakat iğrenç;
Ey taze kadın, ey onu ta'kîbe koşan genç;
Ey mâder-i hicranzede, ey hemser-i muğber;
Ey kimsesiz, âvâre çocuklar… hele sizler,
Hele sizler…


Örtün, evet, ey hâile… Örtün, evet, ey şehr;
Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!...


18 Şubat 1317/3 Mart 1902 (Tanin, 1324/1908, sayı 1)






Paylaş:
Yorumlar