Yirmi Sekizinci Basamakta Tek Atımlık Fiyakalı Ölüm
Kirli sakalına sigara dumanı asarken ölmeyi seven çocuk
Zaten hiç bir kelebek, kanatları pembeleşerek uçmaz
Lejyoner yüzlü küçümsemelere aldırmadan selamlaşırız,
Sokak çalgıcılarının fakir ezgileriyle
İnanmadın mı,
Sana merak etme demeyi ne çok isterdim
Bu akşam üstü tebessümlerin masum olmadığını mezar taşının kulağına fısıldayarak
Bütün günahlarımı göğe açılan avuçlarımla yüzüme sürmekteyim
Beş sene önce ciğerlerime çektiğim sigaranın dumanını
Maalesef şimdi üfleyebiliyorum
Gökyüzünün mavisine astığın yağmur tanelerinin ayak ucundan alıp tabureyi
Nisan kokulu cemreler kucaklayıp indireceğim yağlı urganlardan
Haydi,
Başı göğe yükselirken ayakları yerden kesilen çocuk
Beş sene önce demlediğin tavşan kanı çayı şimdi yudumlayarak
Hikayelerimizi ilk aşkımızdan başlayarak anlatalım
Bilahare sen benim borçlarımı ödersin,
Ben ise ilk fırsatta sana asırlar öncesine ait yalan yanlış masallar anlatırım
Bir kez abi deseydin,
Adım korkağa çıkmazdı
Sahip çıkılması zor emanetlerin varmış
Ha unutturmadan vaktidir dediğimde rüyalarıma gir usulca
Küsüp gittiğin sokaklarda adamım diyenlerin adamlığını sattığı
Pazar tezgahları kuruluyor artık
Nisan yağmurları ismin gibi kokuyor
Bilirim, sen de gizlerdin göz yaşlarını görmesin diye sevdiğin kız
Bir feride türküsü patlatıversek kafası güzel kutup yıldızının gölgesine bağdaş kurup
Ya da gök ekinin bir mızrak gibi dikilişini anımsatan
Yüreği kabarık asya kokuşlu bozlaklar sürsek gönlümüzün nasırına
Yine şiir yazarak yıkardım teneşirde gözlerinin kırmızısını
Acılarımızı kefenlemek sana düşüyor çocuk
Anlıyorum galiba,
İzahsızsın, niye zamansız gittin sorgusunun üstüne üstüne diklendikçe,
Geç kalmışlığıma küfreden kirli sakalın üşüyor
Baharlar cemresinin elini bırakmış olabilir
İki bin on bir kez eylül sarısı yaprakları topladım,
Lazım olunca,
Saçlarını sabahın seheri ışıtmazsa dalından yeniden dökülsün diye
Sen yine bir çay koyarsın,
Ben ay ışığının dudağına sarma tütün iliştiririm
En ıssız mezarlığa sığınarak doyasıya öksürürüz
Duyuyorsun biliyorum,
Edeplice başınla onaylıyorsun
Yağmur tanelerini bulutlara asan çocuk
Kaç kez yoruldum bilmem,
Kaç sefer bükülmüş boynumun uykusu geldi,
Ağlayışımızın diz bağı çözülse de zamansız,
Her astığın yağmur damlasını kucaklayıp her seferinde ipinden indirerek
Kırmızı göz bebeğine usta işi bol kafiyeli şiirler yazacağım
On beş yıl sonra somurtkan güvercin kanadında sözleşerek görüşelim
Bozkır, kısa saplı bozlaklar gibi atsın ceketini omzuna,
' Bugün ayın ışığı
Elinde bal kaşığı
Yine nirden geliyon da
Mahlenin yakışığı '
Dedikçe, daldığın uykuların yakasını toplayıp
Ölümü ya alnının çatından vurarak öldürelim
Ya da bildiğimiz bütün rajonların elini öptürüp,
Elalemi, tütün sarısı saçlarımızın musalladan ürken titreyişine güldürelim
Gelemeyecek gibiysen haber sal,
Aynı suçtan hüküm giyerek tereddütsüz atarım postumu, onurlu adamlar koğuşuna
Mutlaka, gökyüzünde salınan o baş ucuna merhametli bir anne eli değdirmeliyim
Üç adım voltasında kehribar kokulu çocukları koşuşturalım,
Görmediğimiz güneşin sıvazlayarak sırtını,
İntiharlar gündüz uykusuna yatmışken,
Tandır buğulu sevdalar,
Göbeği kesilmemiş bir bebek saflığında emzirilmeyi bekler
Söyle çok mu acelen vardı
Yirmi sekizinci basamakta boynunu urgana uzatan çocuk
Küsersem, çatıp kaşlarını bir çöp sigara ile sarartıver işaret parmağını
Çünkü, bizim semtimizin gökkuşağı tütün sarısının bütün tonlarını sever
Bir de farkına var artık,
Seni duasız bıraktığım gün şiirlerim anlamsız bir intihara sürüklenir
Üşümüş bir sala diyetine yıldızları sohbetsiz bırakma
Ekmeğimizi bölüştüğümüz helal sofraların üstüne yemin olsun ki,
Ve dahası, dudaklarımın acılı kıvrımları tuza hasret kalsın ki,
Her rüyama gelişine ceplerimi son kuruşuna kadar boşaltıp,
Tandır sıcağında ısıtacağım üzülme diye duyduğun tüm martı çığlıklarını
Unutmuyorum,
Söz olsun, sana söz
Gök yüzü herkese eşit gülümser çocuk