Yutun Beni Yutun
güneş sırtlarken kara bir lekeyi
gün sırtlanıp iniyorken dağların ardına
kollarım iki yana düşüyordu
ellerim titriyor
içimin harı üşüyordu
uçurum ağızları törpüleniyordu kör bir taşla
öksüz bir çocuk tutunuyordu damarlarımın çeperlerine
dönsem sokacak
çöl kızgını bir akrep geziniyordu etimde
cimdikleniyor şimdilerde toprağım
deniz ayla kırıştırıyor yakamozlarda
demli bir çayda demlenecektim
sızacaktım nasılsa
vuruşmayacaktım süt liman uykularda
bu akşam içmeyecektim oysa
gözlerimin işlevsiz zamanlarındayım
zifiri bir karanlık kuşattı göğü
kendine küskün
kendinden bihaber
yığılıp kaldı gölgem
anlımda üşüdü ter
kimliksizleşmiş kimsesiz dalgalarda
birbirlerini besleyen çaylara set çekiliyordu
yerinden oynuyordu taşlar
duvarlar örülüyordu sevgiye
koparılıyordu birbirlerinden aşklar
en keskininden riyalarla
tutunmuşken umudun ustura ağzı misinasına
isyanın küskün hallerinden
heybetimin utancı vuruyordu dağlara
yığılırken ayva tüyü bir hafiflik
yaprakların ensesi şişiriliyordu rüzgarla
savruluyordu iğde kokuları
eşkıya bir feryat döşeniyordu şarkılarıma
indirip o çocuk gülüşlü bayrağımı
bırakıyorum çığırtkan ayazlara
prematüre umutlarımın kordonunu kesip
salıyorum dipsiz kuyulara
uçuk sevdalarımı gömüyorum
koparıp alıyorum yalnızlıklarımı
titrek bir afişin solmuş bezinden
siliyorum umut sloganlarımı
çekiyorum küreklerimi takamın üzerine
ve bırakıyorum kendimi kudurmuş dalgalara
çekin beni ağlarınıza
yutun beni yutun
meze yapmayın rakılarınıza