15. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi Edebiyatı
14. yüzyılda gelişmiş ve temelini atmış bir edebiyattır. Çeşitli kültür merkezlerinde de olsa, teşekkülü 15. yüzyıla bir geniş ufuk verebilmiştir. Bu asrın hemen başında Ankara Savaşı (1402) gibi bir hadisenin bulunması, Anadolu siyasi birliğinin kurulmasını geciktirdiği gibi, kültürdeki dağınıklığın da devam etmesine sebep olmuştur. Böyle olmasına rağmen, ekseri zamanlarını Frenklere ayırmış bir beyliğin, bu yönüyle diğer beyliklerden apayrı bir tarafının bulunması ve cihad aşkının ötekilere galebe çalması ve Müslüman Anadolu Türklüğünün kalbinin Osmanlı Beyliğinin merkezine meylini temin etmiştir. Çünkü beylikler arasındaki kavgalar boş ve manasızdır. Fakat Osmanlı Beyliğinin mücadelesi bunlardan uzak olup, onlarınkine benzememektedir. Sultan Alaeddin de onları bu gayeyle birleştirmiştir. Zaten Germiyan Beyliği gibi beyliklerin, her ne halde bulunursa bulunsun, Osmanlıya tabiiyyeti, diğer beyliklerin de birliğe yönelmesinde örnek teşkil etmiştir. Bu bakımdan, daha önce Şeyhoğlu Mustafa'da görülen hususlar, başta Ahmedi olmak üzere Germiyan'da yetişen diğer şairlerde de görülmüştür. Geçen asra nispetle 15. yüzyılın farkı, edebiyatta mesnevi türünün devam etmesinin yanında, nesir eserlerin ve divanların fazlalaşması, milliliğe önem verilerek tarih şuurunun açığa çıkması ve Osmanlı tarihinin yazılmaya başlamasıdır.
Daha asrın hemen başında Germiyanlı Ahmedi (ölm. 1412-13/H.815), 1390 (H.792) yılında yazmış olduğu İskendername adlı 8760 beyitlik eserini, Yıldırım Bayezid'in büyük oğlu Emir Süleyman'a (1402-1410) sunmuştur. Şair mevzuunu Nizami'den almış İskender'in hayatına yer vermiştir. Altı bölümden meydana gelen eserin son bölümü Osmanlı Melikleri Sülalesinin tarihini teşkil etmektedir. Nihad Sami Banarlı tarafından 1939 yılında Dasitan-ı Tevarih-i Al-i Osman ve Cemşidü Hurşid Mesnevisi adıyla yayınlanan eser Osmanlı tarihini manzum olarak vermektedir. Eserin tamamı siyasetnameye yakın olup, ansiklopediktir. Ahmedi bu eserinden başka 15. asra Divan ile giren şairlerin başında gelmektedir. Onun Cemşidü Hurşid adlı mesnevisi de Çelebi Sultan Mehmed'e sunulmuş olup, 4800 beyittir. Bu eser ise daha çok aynı asırda yazılan Tutmacı'nın Gül u Husrev'i gibi aşk mevzuunu işleyen bir eserdir. Zaten bu asırda 14. yüzyılda olduğu gibi dini mesneviler ağırlık kazanır. Bunların başında yine Ahmedi'nin ve Süleyman Çelebi'nin Mevlid'i gelmektedir. Didaktik ve nasihatname türünden eserler bu asırda da görülmektedir. Ayrıca tasavvufi eserler de mevcuttur.
Sultan İkinci Murad Hanın saltanatına kadar mesnevi vadisinde verilen eserlerin yirminin üstünde olduğunu söylemek gerekir. Bunlar içerisinde hemen hepsinin; gerek mevzu, gerekse konuyu işlemeleri yönüyle, ayrı ayrı kıymetlerinin olduğunu belirtmek yerinde olur. Fakat gerek asrında gerekse bütün bir Osmanlı Türk Edebiyatında varlığını sürdürecek ve günümüze kadar Türk milleti tarafından tutulacak olan eserlerin başında Süleyman Çelebi'nin 1410 yılında tamamladığı ve Bursa'da yazdığı Mevlid'i (Vesiletü'n-Necat) gelmektedir. Mevzuda çeşitlilik itibariyle Yazıcı Salih'in Şemsiyye'si, Ahmedi'nin Tervihü'l-Ervah'ı zikredilmesi gereken eserlerdir. Asrı, eserleriyle süsleyen şairler içinde yer alanlardan birisi de Ahmed-i Da'i'dir. Onun Çengnamesi, Tıbba dair yazdığı Tervihü'l-Ervah'ı Emir Süleyman'a sunulan eserlerdir. Ayrıca Viysü Ramin adlı eserini padişahın emri üzerine tercümeye başlamışsa da ömrü vefa etmemiştir. Camasbname Tercümesi ile Vasiyet-i Nuşirevan ve Mansurname onun diğer eserleridir. Türkçe, müretteb olmayan Divan'ı da mevcuttur. Farsça divanı ile eserlerinin sayısı 10'u bulmaktadır. Bunlardan Cinan-ı Cenan, Miftahü'l-Cenne, Sıracü'l-Kulub ve Tıbb-ı Nebevi Tercümesi mensurdur.
Sultan İkinci Murad Han, bu asrın ikinci çeyreğinde ilim ve kültür hayatına büyük bir canlılık getirmiştir. Sanata, ilme ve fenne düşkünlüğü, şairliği, ilim adamlarına verdiği kıymet sayesinde artık Osmanlı Sarayı, Türk ve İslam dünyasının merkezi olma yolundadır. Kuruluşundan beri devletin hayatında görülen kültür faaliyeti ancak onun zamanında şahsiyetini bulmuş ve pek çok eserin, milli açıdan yazılmasına ve tercüme edilmesine sebep olmuştur. Osmanlının önde gelen iki büyük kültür padişahından birincisi olmak şerefi ona aittir. Gerçekten devrinde yazdırdığı eserler ve Türkçeye olan düşkünlüğü, konuları alim ve şairlere dağıtması, hatta tetkikiyle Sultan İkinci Murad Hanın Türk kültür tarihi içinde müstesna yeri vardır. Bu bakımdan devrinin alim ve şairleri, eser te'lif ve tercümesinde bir nevi yarış içine düşmüşler. Sultan Adına; manzum ve mensur olarak, pek çok eserin ortaya konulmasına ve Osmanlı edebiyatının gelişip serpilmesine sebep olmuşlardır.
Ebü'l-Hayr lakabını alan bu kültür padişahı bütün anlatılanların üstündedir. Onun üstünlüğü oğlu Mehmed'e olan öğütlerinde ve Vasiyetnamesinde de açıkça görülür. Fakat o, her şeyden önce dindar bir padişahtır, muvaffakıyeti, hatta iki defa tahtı oğluna bırakması da ona bağlıdır.
Devrinde Osmanlı sarayı ilmin ve sanatın ve ışığın merkezi olmuştur. Onun etrafında Hacı Bayram-ı Veli, Emir Buhari gibi devri ahlaki yönden dirilten ve cemiyetin terbiyesini üstlenen büyükler; Molla Gürani, Alaeddin-i Tusi, Şerafeddin-i Kırımi, Kırımlı Seydi Ahmed, Alaeddin-i Semerkandi, Acem Sinan, Alaeddin Ali Arabi, Fahreddin-i Acemi ve Seydi Ali Acemi gibi Arabistan'dan, Türkistan'dan ve Kırım'dan gelmiş alimler bulunmaktadır. Bunların çoğu bilhassa Seyyid Şerif Cürcani ve Teftazani'nin talebeleri olmuşlardır.
Bunlara ilave tarikat ehli olan bu dirayetli padişahın devrinde, başta Bayramilik olmak üzere Zeynilik ve Mevleviliğin sarayda yer tutması da zikredilebilir. Bu açıdan bakılınca, o, Mesnevi'nin ilk tercüme ve şerhini yaptırdığı ve adına izafeten Mesnevi-i Muradiyye lakabı ile anılmaktadır. Gerçekten Sultan İkinci Murad Han zamanı Türk Milletinin içtimai hayatında Hacı Bayram-ı Veli, Akşemseddin, Eşrefoğlu Rumi gibi büyük sufilerin bulunduğu, tasavvufa temayülün fazlalaştığı, Zeyniyye ve Mevleviyye tarikatlarının, yüksek mahfillerde rağbet gördüğü ve Bayramiliğin çok yayıldığı bir devirdir.
Tezkirelerin kaydettiğine göre, Osmanlı padişahları içinde ilk şiir söyleyen de İkinci Murad Handır. Zamanında Türk-Siyasi Birliğinin kurulmaya başlamasıyla kültür ve sanat faaliyetleri de artık Osmanlı sarayına taşınmıştır. Bu itibarla Sultan İkinci Murad Han adına pek çok manzum ve mensur eser yazılıp, ithaf edilmiştir. Devrinde yazılan mesneviler konu itibariyle daha ziyade dini tasavvufi, aşk ve macera, tarihi-hamasi, ahlaki ve dini, destanımsı-efsanevi, nasihatamiz, ansiklopedik ve mizahidirler. Bunlar sırasıyla Balıkesirli Devletoğlu Yusuf tarafından 1424-25 (H.827) yılında yazılan ve bir ilmihal olan 6960 beyitlik Kitabü'l-Beyan'dır. Eser, dini tabir, terim ve deyim bakımından zenginlik gösterir. Vikaye Tercümesi olarak da anılır.
İkinci olarak Muhammed Hatiboğlu'nun 1425 (H.829) yılında yazdığı, yüz hadis ve yüz hikayeyi ihtiva eden 6092 beyitlik Ferahnamesi gelmektedir. Eser dini, didaktiktir. Tercüme olup, aslı Arapçadır. Açık bir dile sahip olan eser, ayrıca hem Karamanoğlu İbrahim Beye hem de İsfendiyar bin Bayezid'e sunulmuştur.
Gülşen-i Raz devrin bir başka eseridir. Şeyh Elvan-ı Şirazi tarafından 1425-26 (H.829) yılında telif edilmiş olup, 2854 beyittir. Mürettep bir eserdir. Mevzu olarak Mahmud-ı Şebüsteri'den alınmıştır.
Ansiklopedik bir eser olan ve elli bir babı ihtiva eden Muradname'ye gelince; 10.410 beyittir. 1427 (H.830) yılında tamamlanan bu eser devrin önde gelen hacimli eserleri arasında yer alır ve dil itibariyle sadelik gösterir.
Hüsrev-i Şirin, 7053 beyit olup, devrin büyük şairi Hacı Bayram-ı Veli'nin müridi ve Seyyid Şerif Cürcani'nin ders arkadaşı, şöhreti 19. asra kadar devam etmiş olan, Şeyhi mahlasını kullanan, meşhur tabib Yusuf Sinaneddin tarafından yazılmıştır. Yalnız sondan 109 beyitlik kısmı yeğeni Cemali, tarafından yazılmıştır. Şeyhi, eserin mevzuunu, Nizami'nin aynı ismi taşıyan mesnevisinden almıştır. Eserde yer yer gazeller de görülmektedir. Hissi bir aşk hikayesi şeklinde olan eserde zaman zaman nasihat ve tasavvufi bahisler de görülür.
Şeyhi'nin mesnevi edebiyatı içinde yer alan bir başka eseri 126 beyitlik Harname'sidir. Osmanlı Edebiyatı içinde ilk defa görülen mizaha ve hicve yer veren Harname Türk mizah ve hiciv edebiyatının gerçek bir şaheseri olarak değerlendirilmiştir. İlhamını Arapça bir atasözünden alan Şeyhi, eserinde tabii ve canlı bir dil kullanmıştır, içtimai meseleleri işlemiştir. Onun Neyname ve Habname adlı iki mesnevisinden söz edilirse de henüz ele geçmemiştir.
Şeyhi, yalnız mesnevi sahasında kalmaz. Divan'ı ile de gazel vadisinde en güzel eserini verir. Zaten gazellerindeki incelik, mazmunları işleme ve tasavvufa yer vermesi Türk Edebiyatı içinde ona müstesna bir mevki kazandırmıştır.
Dönemlerine göre Osmanlı Türkçesi Edebiyatı için aşağıdaki bağlantılardan faydalanabilirsiniz:
- 13. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi Edebiyatı
- 14. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi Edebiyatı
- 15. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi Edebiyatı
- 16. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi Edebiyatı
- 17. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi Edebiyatı
- 18. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi Edebiyatı
- 19. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi Edebiyatı
- 20. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi Edebiyatı
Kaynaklar
- Rehber Ansiklopedisi