Ahmet Kutsi Tecer’in Hayatı ve Eserleri

— min. okuma: 18-19 dakika

Ahmet Kutsi Tecer, Türk şair,Oyun yazarı, Siyasetçi

Doğum tarihi ve yeri: 4 Eylül 1901, Kudüs
Ölüm tarihi ve yeri: 23 Temmuz 1967, İstanbul

1- Ahmet Kutsi Tecer’in Hayatı

Ahmet Kutsi Tecer, 4 Eylül 1901’de Kudüs’te doğdu. Aslen Erzincan-Eğin/Kemaliye’li olan babası Abdurrahman Bey, Ahmet Kutsi doğduğunda Kudüs’te Duyûn-i Umûmiye Reisi olarak görev yapmaktaydı.

Annesi Hatice Hanım’da babası gibi Eğin’lidir. Oğullarına ikinci isim olarak koydukları ve Kudüslü anlamına gelen Kutsi ismi, bulundukları şehrin hatırası olarak verildi. Ahmet Kutsî, dört çocuklu ailenin en küçüğüydü.

İlk öğrenimini Kudüs'te bir Fransız okulu olan Frères des écoles chrétiennes’de tamamlamıştır.Ahmet Kutsi, babasının Kırklareli'ne tayini sebebiyle ortaokulu Kırklareli'nde, lise öğrenimini Kadıköy Sultanisi’nde tamamlamıştır.

Lise sonrası iki yıllık olan Halkalı Yüksek Ziraat Okulu'nu bitirmiştir. Daha sonra Yüksek Öğretmen okulu imtihanını kazanarak iki yıl İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne devam etmiştir. Bir yıl kadar İzmir’de bir çiftlikte tarım işlerinde çalıştı.

Ahmet Kutsi Tecer’in çocukluğu ve ilk gençlik dönemi Osmanlı Devleti’nin yıkılış sürecine denk geldi. Bu yüzden eğitimini çok zor şartlar altında yapabildi. Millî Mücadele yıllarında üniversitede öğrenci olan şair, Cumhuriyet kurulduktan sonra ikinci kez yüksek eğitim yaptı.

1925 yılında, Yüksek Öğretmen Okulu bursuyla biyoloji öğrenimi için gönderildiği Paris Sorbonne Üniversitesi'nde felsefe öğrenimini sürdürdü, ancak bu öğrenimini de tamamlayamadan yurda döndü.

Fransa’da bulunduğu 1925-1927 yıllarında Paris Millî Kütüphanesi'nde araştırma yapma imkânı buldu. Kütüphanede Cezayir Halk Şairleri yazmalarını bularak Türk halk edebiyatının bilinmeyen bir yönünü ortaya çıkardı. Paris’teki hayatını “Paris Acıları” adlı şiirinde yansıttı.

1928’de tekrar İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümüne bıraktığı üçüncü sınıftan devam ederek 1929’da mezun oldu.Öğrencilik yıllarında çekirdeğini bazı Darülfünun hocaları ve öğrencilerinin oluşturduğu Dergâh dergisi çevresindeki aydın gruba katılan Tecer’in bazı şiirleri Dergâh dergisinde yayınlandı.

1930'da Gazi Eğitim Enstitüsü'ne edebiyat öğretmeni olarak atandı. Aynı yıl içinde, burslu okumuş olması nedeniyle, Sivas Lisesi edebiyat öğretmenliğine nakledildi.Sivas Lisesi'ne edebiyat öğretmeni olarak atanması üzerine gittiği Sivas şehrinde dört yıl kadar kaldı.

Çalıştığı okulda Toplantı adıyla bir öğrenci dergisi çıkaran şair, arkadaşları Vehbi Cem ve Muzaffer Bey ile birlikte 5-7 Kasım 1931’de Halk Şairleri Bayramı 'nı gerçekleştirdi; şenlikler sırasında yapılan yarışmada birinci gelen Aşık Veysel ile dostluğu başladı. Âşık Veysel’in yanı sıra, Suzani, Ruhsati, Ali İzzet Özkan, Mesleki, Talebi, Karslı Mehmet gibi halk şairlerinin tanıtılması için çalıştı. Halk Şairlerini Koruma Derneği' kurarak halk müziğinin tanınması, okula ve radyoya girmesi için çalıştı.1934 yılına kadar öğretmen ve Millî Eğitim Müdürü olarak orada görev yaptı. Sivas yöresi Halkevlerini örgütledi ve Halk Şairleri Derneğini kurdu. Dernek aracılığıyla ülkemizde ilk defa Şairleri Bayramını düzenledi.

1932 yılında Sivas Maarif Müdürlüğü'ne atandı ve aynı okulda Fransızca dersler verdi. Ayrıca Kız Muallim Mektebi ve Kız Meslek Lisesi'nde de edebiyat öğretmenliği yaptı. Sivas Halkevi'nin başına geçti, çevrede Halk Odaları'nın açılmasına önayak oldu.

Ahmet Kutsi, Sivas’ta bulunduğu son yıl içinde çıkan soyadı yasası üzerine, Sivas’ın Deliktaş Köyü’nden halk şairi Ruhsatî’nin;

“Sevdiğim sabreyle hele yaz gelsin
Tecer’in gülleri bitene kadar
Gönül sevdiğinden nasıl vaz gelsin
Derdime Lokman’ım yetene kadar”

dörtlüğünde geçen ve Tecer dağını çağrıştırması nedeniyle Tecer soyadını aldı. Ahmet Kutsi Tecer’in şiirlerinde, özellikle de halkın anlayışını yansıtan dili üzerinde Ruhsatî’nin etki yarattığı söylenebilir.

Tecer, 1934'te Millî Eğitim Bakanlığı’nda Yükseköğrenim şube müdürü olarak atandı ve bu görevde 5 yıl kaldı. Bir yandan da Gazi Eğitim Enstitüsü’nün kompozisyon, Gazi Lisesi’nin felsefe derslerine girdi. Devlet Konservatuvarı'nın kuruluşunu hazırlayanlar arasında yer aldı. 1937 yılında öğretmen Meliha Hanım ile evlendi.Bu evlilikten Mehmet ve Leyla ismini verdikleri iki çocukları dünyaya geldi.

1938’de Yükseköğrenim Genel Müdürü olarak atanan Tecer, arkadaşı Muzaffer Sarısözen’in Ankara Devlet Konservatuvarı Folklor Arşivi Şefliğine tayinini sağlayıp, halk müziği derlemeleri yapmasına yardımcı oldu.

1942'de Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğine atanan Tecer, ardından VI. dönem Adana (ara seçim) ve VII. Dönem Urfa milletvekili olarak TBMM’de yer aldı. Milletvekilliği sırasında kültür ağırlıklı siyasi çalışmalarda bulundu ve Halk Evleri Şenliği'ni düzenledi.

Milletvekili Ahmet Kudsi Tecer, 1941-1945 yılları arasında Ülkü mecmuasının ve Halkevleri'nin yönetimini üstlendi. Halkevleri’nin yayın organı olan bu mecmua, cumhuriyet ideolojisini yaymak için 1933’ten beri çıkarılmakta idi. Ülkü, Ahmet Kutsi Tecer’in idarecisi olduğu dönemde 15 günde bir yayımlandı. Fikir ve sanat hareketlerine yer verilen, kitap ve dergi tanıtımı yapılan dergide âşıkların yurt genelinde tanıtılmasına yönelik çalışmalar vardı.

Tecer, 1947-1951 yılları arasında Paris Kültür Ataşesi ve Öğrenci Müfettişi olarak görevlendirildi. Bu dönemde Paris'te müzik eğitimi için bulunan “harika çocuk” İdil Biret ile de ilgilendi.

1948 yılında Ankara’da kurulan geçici UNESCO Komitesi’nde görevlendirilen Tecer, 1950’de UNESCO Yürütme Komitesi’nde Türk delege olarak yer aldı. UNESCO topluluğu içinde Türk kültürünün gelişmesine hizmet etti.

Türkiye’ye döndükten sonra 1953 yılında İstanbul Belediye Konservatuvarı’nda Türk tarihi ve geleneksel tiyatro, Galatasaray Lisesi’nde edebiyat dersleri verdi. 1955 yılında kurulan Türk Halk Oyunlarını Yaşatma ve Yayma Tesisi ile yine aynı yıl kurulan Türk Halk Sanatları ve Ananeleri Tetkik Cemiyeti İstanbul şubesinin (günümüzdeki adı Folklor Araştırmaları Kurumu) kurucu üyeliklerini yaptı. Türk Dil Kurumu’nun da üyesi oldu.

1957-1966 yılları arasında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde estetik, Gazetecilik Enstitüsü’nde halk edebiyatı dersleri verdi. 1960′lı yıllarda İstanbul Radyosu’nda yayıncılara ders verdi.

İstanbul Eğitim Enstitüsü Öğretmeni iken yaş haddinden 1966 yılında emekli oldu.

Tecer, 23 Temmuz 1967 tarihinin pazar gecesi Vakıf Gureba Hastanesi'nde Karaciğer kanserinden hayatını kaybetti. Cenazesi, Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi.

2- Ahmet Kutsi Tecer’in Edebi Kişiliği

İlk yazısı, Halkalı Ziraat Okulunda öğrenci olduğu 1919 yılında, Bolu’da çıkan Dertli gazetesinde yayınlanmıştı.

Tecer, bu yazısının son bölümüne yazdığı “Ben ömrümün sonuna kadar Anadolu’yu dinleyeceğim ve onun sesini dinletmeye çalışacağım” cümlesindeki gibi daha sonraki yıllarda yapacaklarını önceden planlamıştır.

Batı şiiri kuşkusuz ona, sözü kullanma ustalığını kazandırmıştır. Ancak bu hünerin halka ait değer ve güzellik anlayışıyla birleşmesi, zamana, deneyime ve halkı tanımaya ihtiyaç gösterir. O, şiirde, halk şiirine ait sesin duyulmasını arzu ederdi. Bunun için hece veznini ve halk şiirine has mısra örgüsünün imkânlarını kullanmayı denedi, halk konuşmasına has ahengi şiirine yerleştirmeye çalıştı. Türkçe yazılmış başarılı eserlerde denenmiş yolları gözden uzak tutmaz. Bu sebeple onu, modelini yalnızca halk edebiyatı ve folklorun imkânları arasında arayan bir şair olarak düşünemeyiz.

Zira koşma ve semai gibi nazım şekillerinden hareketle kendi şiir yapısını kurmaya gayret gösterdiği gibi, Divan edebiyatı nazım şekillerinden müstezadın ritmini hece vezniyle yazdığı şiirlere taşımayı da dener.

Uyandırma adlı şiiri böyle bir denemenin ürünüdür. Onun zaman zaman serbest şiirin imkânlarını da kullandığı görülür. Bu gruba giren şiirlerinde, aynı parçada hecenin farklı vezinlerini kullanarak yeni bir ahenk arayışı içindedir.

Kaybolan Çocuğa Çağrı, Bebeği İncinen Çocuğa Ninni, Hasta Çocuğa Türkü adlı şiirleri bu arayışı açıkça ortaya koyar.

 Nerdesin başlıklı şiirinde olduğu gibi, zaman zaman halk şiirine özgü bir sesle, çağının modern şiirini yazmanın yollarını arar. Şiirde gaye edindiği millî ve özgün yapıya gönlünce ulaştığını söylemek oldukça güçtür.

Nerdesin şiiriyle tanınan Ahmet Kutsi’nin Orda Bir Köy Var Uzakta adlı şiiri de çok ünlenmiştir. Bu şiir Faruk Nafiz’in yazdığı Sanat adlı şiirle aynı mesajı vermektedir.

Tek dilin halk dili olduğunu ileri sürmesine karşın, bu dille arzuladığı şiiri yazması için, dilin modern şiir ikliminde esneklik kazanıp zenginleşmesine ihtiyaç olduğu açıktır. Denilebilir ki onun benimsediği Türkçe, bu dönemde büyük şiiri ortaya koyabilecek zenginliğe, derinliğe henüz kavuşamamıştı. Yine de ağıtlar, ninniler, masallar, efsaneler, destanlar, halk anlatıları ve atasözleri onun şiirini besleyen kaynaklardır.

Ahmet Kutsi, gençlik yazılarından birinde "Ben ömrüm boyunca Anadolu'yu dinleyeceğim ve onun sesini dinletmeğe çalışacağım." demişti.

Bu sözüne bağlı kalarak Avrupa' da öğrendiklerini memleket sevgisi ile birleştirip tam bir olumlu aydın örneği vermiştir. Folklor ve âşık şiirinin Türkiye' de yayılışı, radyoları ve memleketi kuşatması bakımından büyük emek ve hizmetleri görülmüştür.

Ahmet Kutsi, halk şairlerinin son büyüklerinden olan Âşık Veysel'i Sivas' ın Sivrialan köyündeki yalnızlığından çıkarıp bütün ülkeye tanıtmıştır. Müze ve kütüphanelerdeki eski yazmalar, vesikalar, minyatürler, kenar köşeye atılmış cönkler arasından belgeler çıkararak Yunus Emre ve Karacaoğlan'ın hayatına ışık tutmuştur.

Eski Türk dansları, oyun kolları, Köylü Temsilleri, orta oyunu üzerinde çok önemli araştırmalar yapmıştır. Ayrıca Köylü Temsillerini ciddi manada ilk inceleyen Ahmet Kutsi'dir.

Cumhuriyet'e ve onun temel değerlerine bağlı olan şair, halkı ve onun bağlı olduğu değerleri ömrü boyunca benimsedi; inkılapların savunucusu oldu.

Şiirleri başta olmak üzere Türk kültürüne ait yazıları, konuşmaları ve derslerinde bu çizgisinden taviz vermedi. Dostları ve yakınındakiler onun bu konulardaki dik duruşuna şahitlik etti.

Ahmet Kutsi Tecer’in şiire başladığı yıllar, Beş Hececiler ve Yedi Meşaleciler'in savunduğu şiir anlayışının revaçta olduğu bir dönemdi.

Millî edebiyatın hece vezni ile şiir yazma ilkesine sadık kalan, onlar gibi arı ve duru bir dille yani yaşayan Türkçeyle şiirler yazan Ahmet Kutsi Tecer, bu şiir hareketlerini değil; başını Faruk Nafiz Çamlıbel’in çektiği “Memleketçi Edebiyat” anlayışını ve duyuş tarzını devam ettiren şiirler kaleme aldı.

Vezin ve kafiyeyi şiir için önemli kabul eden şair, bu konuda farklı düşünenlere iştirak etmedi. Ahmet Hamdi Tanpınar, şiirine yakından tanıklık ettiği Ahmet Kutsi Tecer’in halk şiirinin en çok revaç gören koşma türünü redif denilen kafiye sisteminden kurtararak modernleştirdiğini söylemiştir. Ferdî temalar hariç, dilde, şekilde, konu ve temada millî his ve düşüncelerin dışına çıkmamaya özen gösterdi. Anadolu’yu tanımaya, tanıtmaya; içinde bulunduğu imkânsızlığın yanında barındırdığı güzellikleri de anlatmaya çalıştı.

Paris dönüşü Türk Düşüncesi 1953-1954 dergisinde kaleme aldığı yazılarında burada edindiği birikimi ön plana çıkarmaya çalıştı. İlk şiir denemelerini Dergâh dergisinde yayımlayan Ahmet Kutsi Tecer, Cumhuriyet'in ilanından sonra şiirlerini Milli Mecmua’ya gönderdi.1930’da Ahmet Hamdi Tanpınar'la birlikte Görüş isimli bir şiir mecmuası çıkardı .Varlık ve Oluş isimli dergilerde yayımlanan şiirleri daha çok gençlik dönemine ait şiirlerin tekrar yayımlanmasından oluştu. Sonraki yıllarda yaşanan iş yoğunluğu, idarecilik görevleri, siyaset ve yurt dışı görevleri onun şiir ilhamını bir hayli zayıflattı. Bu yüzden şairin 1922’de yayımladığı Şiirler isimli kitabı, onun ilk ve son şiir kitabı oldu. Bu kitapta yer almayan ve sonradan yazılmış birkaç şiirine, o dönemde yayımlan bazı şiir antolojilerinde yer verildi.

1940’tan sonra tiyatroya ilgi duymaya başlayan yazar, daha çok köy seyirlik oyunlarıyla ve türkülerle ilgilendi.Bu konudaki araştırmalarını 1940’ta Köylü Temsilleri isimli eserinde topladı. Bu çerçevede geleneksel tiyatronun etkisiyle kaleme aldığı, halkın konuşma dilini, yaşayışını, inanç değerlerini, folklorunu yansıtmayı esas aldığı oyunlar yazdı. Bu oyunlardan Köşebaşı’nın daha sonra İngilizce çevrisi de yapıldı.

Batı edebiyatından Charles Baudelaire, klasik edebiyattan Fuzûlî, halk şiirinden Köroğlu ve Dadaloğlu’nu çok beğenen şair, modern edebiyattan ise Yahya Kemal Beyatlı ve birlikte şiir mecmuası çıkardıkları Ahmet Hamdi Tanpınar’ı ilgiyle takip etti. Cumhuriyet'in inşa aşamasında ele aldığı konularla bu sürece katkıda bulunan Ahmet Kutsi Tecer, o yıllarda ve sonraki dönemde memleket edebiyatı çizgisindeki genç sanatçılar üzerinde etkili oldu. Bütün bu yönleriyle Ahmet Kutsi Tecer, yaşadığı dönemde önemli roller üstlenen, Türk şiirine şekil ve içerek yönünden katkı yapan önemli bir ses oldu.

Tecer, şiirlerinin yanında Türk kültürünün değişik konularında yazılar kaleme aldı. Bu yazılarından ilkini 1930’da Bolu’da yayımlanan Dertli isimli gazetede neşretti. Şiirleriyle birlikte halk edebiyatı, folklor ve halk kültürü üzerine yaptığı araştırmaları; Mihrab, Meş'ale , Ağaç,Yücel, Ülkü,Şadırvan , Türk Folklor Araştırmaları , İstanbul, Türk Yurdu Vatan gibi gazete ve dergilerde yayımladı. Ayrıca çeşitli tarihlerde yayımlanan Halk Bilgisi Mecmuası, Atsız Mecmua, Kültür Dünyası, Kalem, Çığır, Ulus gibi dergi ve gazeteler de şairin çalışmalarına yer verdi.

Ahmet Kutsi, tiyatro türünde de eserler vermiştir. Paris'e gidince modern Avrupa tiyatrosunu tanımış, yurda dönünce batı tekniği ile folklor ve halk malzemesini işlemek suretiyle milli tiyatroya ulaşmak istemiştir. Tiyatro türünde kendisine ilk şöhreti sağlayan, geleneksel tiyatromuzdan esinlenerek yazdığı Köşebaşı' dır.

Ahmet Kutsi, tiyatro oyunlarının iki belirgin özelliği vardır:

Biçim yönünden tiyatro geleneğimizden, halk kültüründen ve halk motiflerinden faydalanarak halkın konuştuğu Türkçe'yi şiirli bir dille yazıya geçirmiş; Muhteva yönünden ise geçmişten geleceğe doğru uzanan bir süreç içinde dikkatlice gözlediği toplumumuzu özellikle toplumsal değişme, özüne yabancılaşma ve zıtlıklarıyla tasvir ederek diyalektik açıdan ele almıştır.

Ahmet Kutsi Tecer, şair olduğu kadar, bir oyun yazarı ve folklor araştırıcısıdır. Folklor araştırmaları alanında en çok ilgilendiği dal, köy temsilleridir. Karagöz ve Kuklaya ait kısa notları, büyük bir değer taşımaktadır. O, folklor ürünlerini halk edebiyatına ait olanlardan ayırma konusunda olabildiğince titiz davranırdı. Halk edebiyatı ürünlerinin şahsi, folklorun ise anonim olduğunu sık sık vurgular.

Onun sanat ve edebiyat anlayışı da bu düşünceden kaynaklanır; halkın yaşama biçimi içerisinde tespit ettiği değerleri, sanat ve edebiyatta işleyerek zenginleştirmeye taraftardır. Hareket noktası olarak halkın güzellik ilkelerini ve coşkusunu almayı önerir. Halkın kolektif yaratma faaliyetinin profesyonel sanatın kaynağı olacağı düşüncesini savunur.

Ziya Gökalp tarafından ortaya konulan, halka doğru ilkesini iyi anlar ve o ölçüde de yorumlar. Hayatında olduğu gibi şiirinde de Anadolu yaşamı ve insanı asli unsur durumundadır.Ahmet Kutsi’nin tiyatro yazarlığından da söz etmek gerekir.

Onun şiiri için; “Sanatını tek başına kurdu; samimi ve ince, duygu ve memleket şiirleriyle tanındı, heceye yeni imkanlar aradı.” diyen Behçet Necatigil, Köşebaşı oyunu için de şöyle demektedir:

“Ortaoyunu tekniğine yakın bir yerlilik içinde düzenlenmiş ve şiirli bir dille yazılmış bir eserdir.”

İkinci tiyatro oyunu Bir Pazar Günü adlı eseridir. Bu oyun, Curcuna adlı bir ön oyunla başlar. Ara oyunu denilen 2. perdesi, eşit parçaya ayırdığı üç bölümden ibarettir. Bu oyunda toplumsal bir eleştirinin varlığı kendisini duyumsatır. İnsanın birçok yüzü olduğunu var sayan, insanları yüzlerine taktıkları maske aracılığıyla tanıdığımızı söyleyen Tecer, bu oyununda insanların iç yüzünü tanımaya çalışmanın boşuna bir çaba olduğunu vurgulamaktadır. Bu oyunda da orta oyunu tekniğinden yararlanılmıştır. 

Bir başka oyunu olan Koçyiğit Köroğlu önce 1941-42 yıllarında Ülkü dergisinde tefrika edilmiştir. Eser, iki bölüm, bir prolog ve altı tablodan ibarettir. Konusunu Köroğlu hikâyelerinden alır. Bu oyunda ayrıca, halk edebiyatından, özellikle de Dede Korkut hikâyelerinden gelen çeşitli unsurlar eserdeki anlatma tarzını zenginleştirir. Ahmet Kutsi Tecer’in bunlardan başka yayınlanmamış, ancak 1961 yılında sahnelenmiş Satılık Ev adlı bir tiyatro oyunu daha vardır.

İlk eserlerinde bireysel duygulanmalarını dile getiren ve aşk, ölüm, ıstırap konularını işleyen şair daha sonraları Faruk Nafiz’in açtığı yolda memleket şiirlerine yönelmiştir.

Memleket şiiri kavramını özellikle köy havası içerisinde dile getirmiş, bu anlayışla şiirler yazarak yıllar boyu çok fazla şairin kendisinden etkilenmesini sağlamıştır.

Şiirlerinin temel malzemesi türküler, destanlar, efsaneler, gelenek ve göreneklerdir.

Şiirlerini sade bir dille, az mecazlı, süsten uzak, saf bir üslupla kaleme almış ve şiirlerinde daima hece ölçüsünü kullanmıştır.

Halk müziği derlemecisi Muzaffer Sarısözen'i keşfeden Ahmet Kutsi, Halk şiirinin son büyük ustası Âşık Veysel’i tüm Türkiye’ye tanıtmış; ayrıca Karacaoğlan, Yunus Emre gibi büyük şairlerimizin hayatlarının bilinmeyen yönlerinin de aydınlanmasına büyük katkılarda bulunmuştur. Şiirleri ile adını duyurmuş olan Ahmet Kutsi, inceleme, araştırma, tiyatro alanlarında da eserler vermiştir. İnceleme yazılarının çoğu birçok dergide okuyucusu ile buluşmuştur.1980’de sanatçı hakkında hazırlanan bir biyografik eserin sonunda bütün şiirleri bir araya getirildi. Nerdesin, Orda Bir Köy Var Uzakta, Halay Ahmet Kutsi Tecer’in en çok tanınan ve sevilen şiirleri oldu.

Ahmet Kutsi Tecer’in Edebi kişiliğini kısaca özetleyecek olursak;

  • Halk kültürüne verdiği önem Ülkü dergisinde görülür.
  • İlk şiirlerinde aşk, ölüm, ıstırap gibi bireysel konuları işlemiş, daha sonra ise Memleket şiiri diyebileceğimiz köy havası ağırlıklı, Anadolu’yu anlatan şiirler yazmıştır.
  • Didaktik şiirler yazmasına rağmen daha çok duygusal yönü ağır basan “lirik” şiirleriyle tanınmıştır.
  • Türk halk şiiri geleneğinden yararlanmış, şiirlerinde halk motiflerini kullanmıştır.
  • Orda Bir Köy Var Uzakta şiiri önemlidir.
  • Ziya Gökalp’ten etkilenen sanatçı, onun Halka doğru ilkesini sürekli uygulamaya çalışmıştır.
  • Köroğlu, Karacaoğlan, Yunus Emre gibi halk şiirimizin büyük ozanlarıyla ilgili pek çok veri elde etmiştir.
  • Türk halk şiirinin araştırılmasında olduğu kadar yaygınlık kazanmasında ve sevilmesinde de etkili olmuştur.
  • Âşık Veysel’i keşfeden, onun edebiyatımızda tanınmasını sağlayan odur.
  • Tiyatro türünde de yapıtları vardır. Bunların konularını halk biliminden almış, bu oyunlarında yer yer orta oyunu tekniğinden yararlanmıştır.

3- Ahmet Kutsi Tecer’in Eserleri

  • Şiir:
    • 1932 Şiirler: 
    • Uyandırma
    • Nerdesin
    • Kaybolan Çocuğa Çağrı 
    • Bebeği İncinen Çocuğa Ninni 
    • Hasta Çocuğa Türkü
    • 29 Ekim
    • 30 ağustos
    • Ağız Tadı
    • Anneler
    • Baş başa
    • Besbelli 
    • Bir gün Edirne’ye Gelirsen
    • Bir Toprak İşçisine
    • Çıngırak
    • Deniz
    • Eğer Bir Gün Ölürsem
    • Halay
    • Ilgaz Dağlarından
    • İhtiyar Aşık
    • İlk Uykular
    • Kerem
    • Kış Düşünceleri
    • Konya Destanı
    • Köy Mezarlığı
    • Musiki
    • Neden Avucunu Yalar
    • O Dönmeden Önce
    • Orda Bir Köy Var Uzakta
    • Ölü
    • Rüzgar Gülü Selam Olsun
    • Selam Olsun
    • Seni Seviyorum Demek İsterdim
    • Sone
    • Şehri Gezerken
    • Tabiat Odam
    • Vadi
    • Yörük Hasreti
    • Yummayın Kirpiklerini
  •  Derleme / İnceleme
    • 1932 - Sivas Halk Şairleri Bayramı
    • 1940 Köylü Temsilleri
  • Tiyatro
    • 1947 - Köşebaşı - Neighbourhood adıyla İngilizceye çevrildi, 1964
    • 1959 - Bir Pazar Günü
    • 1941 - Koçyiğit Köroğlu, Ölümünden sonra kitap olarak yayımlandı 1969
  • Kitap Olarak Basılmayan Tiyatroları:
    • 1941 - Satılık Ev, 1961’de Devlet Tiyatrosunda oynandı.
    • 1946 - Yazılan Bozulmaz, 1947’de Devlet Tiyatrosunda oynandı.
    • Hakikat / Yüzük Oyunu
    • Ömür Yolu
    • Arkadaş Hatırı
    • Avşarlar
    • Didonlar
    • Sunalar
  • Makale:
    • Türk Folklörü’nde Sosyal Meseleler ölümünden sonra 1969’da neşredildi.
Paylaş:
Yorumlar