Aynalara Bir Bakabilsek
Atasözlerine, özdeyişlere ve kıssalara büyük ilgi duyarım. Yüzyılların yaşanmışlıklarından süzülerek elde edilmiş birer incidir atasözlerimiz. İnsanlık dünyasının ortak değerleri ve yaşama tutunmamızda şaşmaz kılavuzluk görevi üstlenirler. Özlü sözler; insanlığa yeni bilgi, icat, liderlik ve daha nice alanlarda hizmet etmiş saygın değerlerin yaşam felsefelerinin ürünleri… Ve büyüklerimizin baldan tatlı dille anlatılarını süsledikleri kıssalarda da nice ince sırlar saklı…
Orta büyüklükte bir sitede oturuyorum. Sitemizde, 14 blokta oturan 140 kat maliki barınmaktadır. Dünya tatlısı bir site çalışanımız var. Öncelikli görevi doğal gaz kazanının çalışmasını kontrol etmek, blokların merdivenlerini silmek ayrıca site içindeki ağaçların bakımı ve çevre temizliğini yapmaktır…
Hani denir ya insanlar için on parmağında on marifet. Bu sözle betimlenen insan figürünün ta kendisi… Apartman sahiplerinin evlerinde elektrik, su tesisatı benzeri ufak çaplı onarım işlerinden öte daha nice işlerini karşılıksız onarır. Eşya taşımalarına yardımcı olur.
Otuzlu yıllarının içinde… Üç çocuk babası. Ayrıca parçalanmış akrabası bir ailenin çocuğunu da yanına almış. Çocuklarıyla birlikte büyütüyor. Denebilir ki, suyun değirmeni nereden geliyor? Sitemizin karşısında emekli bir arkadaşımızın faaliyet gösterdiği büfemiz var. Büfeci ölünce büfeyi site çalışanımız satın aldı. Bir akrabasını çalıştırıyor. İşin patronu kendisi… Sitedeki işlerini tamamlayınca zamanını büfede değerlendiriyor. Hatta semtimizde hafta sonları yapılan düğün salonlarında görev aldığını da gözlemlemişin. Adını da söyleyeyim, Ediz!
Geçim dünyası demiş atalarımız. Yerle gök arası yarattıklarının tümünü insanlığın hizmetine sunmuş Yüce Yaratan. Önemli olan ele güne muhtaç olmadan çalışmak, alın teri akıtıp helal kazanç elde etmek. İyi hoş da, meyveli ağaç taşlanır derler. Bakalım, taşlanıyor mu meyveli ağaçlar!
Sitemizdeki 5 katlı apartmanların asansör sorunu çözülmemiş(!) Asansörümüz yok henüz. Hemen karşı blokta adına Kahraman diyelim! Bir komşumuz oturuyor. Kahraman beyimiz uzun boylu, yapılı bir komşu. Emekli. Eşi ve evlenecek yaşta kızıyla yaşıyor. Bacaklarından sorunu var. Yürüme zorluğu çekiyor. Şansızlık bu ya! Böbreklerinden de rahatsız! Diyalize giriyor! Üstüne üstlük coronaya da yakalanmasın mı?
Dördüncü katta oturan komşumuza ambülans çağırılıyor. Lakin dördüncü kattan yürüyerek inmesine bacakları müsaade etmiyor. Yardıma ihtiyaç var. İlk elden site çalışanımız imdada koşuyor. Telefonla mesaj çekiyor: “ Kahraman ağabeyi ambulansa bindirmek için, kolu kuvvetli birkaç arkadaşın yardımına ihtiyaç var. Lütfen yardımcı olalım!” Aynı mesaj hastahane dönüşünde de çekiliyor. Hasta komşuyu oturduğu daireye çıkarmak için… Ediz’in, görevi olmadığı halde haftalarca üşenmeden, burun kırın etmeden güler yüzle hasta komşumuza gösterdiği ilgi aramızda güzel insanlar da var görüşünün canlı örneği…
Ediz’le kısa sohbetlerimiz olur. Çalışırken karşılaştığı garip hallerden yakınır:
“Ağabey, geçen gün bir blokun merdivenlerini siliyordum. Üst katta bir apartman sakini karşı dairedeki komşusuna beni çekiştiriyor. ‘Ediz, merdiven korkuluklarının tozuna almıyor(!)’ yanlarına çıktım. Allah sizi inandırsın! Beni çekiştiren kadın kapısının önüne dolu çöp poşetini koymuş. Poşetten akan pis sular merdiven basamaklarına yayılıyordu(!) Pis sular sızan poşetini konteyner çabucak taşıyacak yerde sohbete devam ediyordu. Oysa ben merdivenleri deterjanlı suyla paspas edip kuruladığım gibi demir aksamını da siliyorum…”
Benim çalışkan, mahir arkadaşım. Daha nice hak etmediği sözlere muhatap olduğunu anlatır. Ben de:
“Sen işini hakkıyla yapmana bak, her ıslığa kulak verme. “İnsanların ağzı torba değil ki büzesin” derler büyüklerimiz. Seni bizler seviyoruz…” Benzeri sözlerle Ediz’e çalışma şevki ve morali vermeye çalışırım. Komşulardan, kulağıma hiç hoşlanmadığım Ediz’in de hoşlanmayacağı sözler duyarım; “ Adam sitenin işlerini yapmıyor bir de büfe çalıştırıyor(!)”
Birkaç hafta önce bir arkadaşla sözleştik. Yürüyüş yapacağız. Hava oldukça güzel… Güneş yüzünü gösteriyor. Mevsim kış olsa bile İzmit Körfezi havalisinde güneşli havalar bir hoş olur sormayın gitsin. Dışarıya çıktım.
Kahraman Bey de aşağıya inmiş. Güneşten yararlanmak istiyor. Bu arada komşumuz coronayı yendi, bacakları da artık kendisini taşıyor. Kısa mesafelerde yürüyüşler yapıyor. Sadece diyalize gidiyor. Komşumu sağlıklı görünce mutlu oldum. Ayaküstü hal hatır sordum. Oldukça iyi olduğunu söyledi. Sözlerine devamla:
“Hocam, sitenin temizliği tam yapılmıyor! Şu ilerideki kâğıt parçaları toplanmamış(!)…” Hani diyor ya öykücülüğümüzün yüz akı Sait Faik Abasıyanık: “Yazmasam Delirecektim.” Ben de Abasıyanık’a o ünlü sözü söyleten duyguları yaşadım… Adam seni sırtında taşısın! Sen unut hasta halindeki hallerini ve arkasından sözler et. Yürüdüm. Yanından uzaklaştım hızlıca! Oysa üzerinde söz ettiği düzeyde kirlilik yoktu sitede. Durum tıpkı Hoca’nın kıssasında ki gibi:
Hoca’ya söylemişler: “Şu adam seni dövecek!”
“Yahu ben o adama iyilik yapmadım ki, niye dövsün.” Demiş Hoca’mız.
Kadir kıymet bilmeyen insanlarımız var aramızda. Hem de çokça. Bir aynaya bakıversek evlerimizde… Dakikalarca baksak kendi gözlerimizin içine… Daha sonra bir koltuğa oturup, gözlerimizi kapatıp düşünsek… Yaşadığımızın günün kısa bir muhasebesini yapsak. İnsanları, hele de bize somut iyiliği dokunmuş insanları eleştirmenin mantığını akıl süzgecimizden geçirdikten sonra tekrar aynaya dönsek. Gözlerimizin içine bakmaya cesaretimiz olur mu? Olur diyenlere sözüm yok… Lakin insanoğlu, “Kendi gözündeki merteği görmez elin gözündeki çöpü görür.” Atasözüyle züğürt tesellisi mi yapmalı?
Madem ki söze ata sözü, vecize ve deyimlerle başladık ben de bir ilave yapayım: insanoğlu çiğ süt emmiş... Yani her şey beklenir ondan... . Ayna konusuna gelince, şunu yazmak isterim; yukarıdaki yazınızda değindiğiniz her türlü övgüyü ve hoşgörüyü hak eden Ediz'in çabasını görmeyen insan ne kadar aynaya bakarsa baksın, sadece tıraşı veya fönü gelmiş mi ya da saçında beyaz çıkmış mı onu görür. Gerisi boştur onlara.... . Bir de şey var, özellikle özveriyle gece gündüz çalışıp işinin hakkını veren ama en ufak hatada tukaka ilan edilenler için söylemiş: Bir insanı 40 yıl sırtında taşırsın senden iyisi olmaz, bir kere indirirsin senden kötüsü olmaz... . Şöyle bir noktaya geldik sevgili İbrahim ağabeyim; herkes haklı, karşısındaki herkes haksız. İpin ucu kendine dokunmadığı, ateş kendini yakmadığı sürece kimin ne durumda olduğu, derdi var mı yok mu önemli değil... Hiç bir şey, kendisinden önemli değil. Hele ki işin içinde menfaat varsa, maneviyatmış, adaletmiş, insanlıkmış hiç lazım değil. Aslında Ediz, hepimizin olması gereken insan... Ediz'in yaptıklarını konuşmamak bile lazım yani. Fakat öyle bir hale geldik ki toplum olarak, Ediz'in yaptığı normal hareketler bile özlenen davranışlar olup çıkmış. Acı bir durum... Yine kulağa küpe yapılası bir yazı ile hoşluk ve değer kattınız bilincimize var olur. Sonsuz sevgi, saygı ve muhabbetle selamlıyorum engin yüreğinizi... Esen kalın.
Gıybet ve dedikodu toplumun hastalıklarından değerli Hocam. Eleştirmeyi, birilerini çekiştirmeyi pek severiz de eleştiri bize geldi mi katlanamayız. Hepimizi günahkar kullarız, ama sorsan herkes de kendini cennetlik görür, kimse burnundan kıl aldırmaya yanaşmaz... Biz hep öğrenciyiz aslında bu hayat okulunda, ah ki ah! Bunun bir bilincinde olabilsek, daha güzel olacak bir çok şey... Anlamlı bir yazıydı kutlarım içtenlikle...
Tebrik ediyorum hocam.
Güne düşen değerli yazınızı kutlarım İbrahim hocam. Sevgi ve saygıyla...