Bir Şeyhim Olsa
Dualar acımı dindirmiyor. Kaldığım yerden başlıyorum her sabah acıya. Hiçbir şey bana yardım etmiyor. Bir kurtarıcıyla karşılaşmıyorum sokaklarda. Sinemaya küsüyorum sonra. Hiçbir şey filmlerde olduğu gibi olmuyor. Hayat zor, zirvelerine dek çıkıyorum en büyük uğursuzlukların. Yine de bir kırılma olmuyor senaryomda. Bir güzellik olmuyor, hayatımı değiştirecek insanla köşeleri dönünce çarpışmıyorum. Kimse oturduğum bankta, boş bıraktığım yere gelip oturmuyor. Aç mısın, diye sormuyorlar. Her şey olduğu gibi devam ediyor. Sünüyor hüzün zamanla. Ellerimi koyacak bir yer bulamıyorum. Bedenim bu rüzgarda, iğreti bir vaziyette insanların arasında, görünmez bir yalnızlık taşıyor sahillerde. Yorgunum. Sayamadım kaç gece geçti sırtımdan sırılsıklam. Merhamet etmedi kimse. Bir şeyhim olsa ona bunları anlatırdım, diyorum. Ama yok. Bir şeyhim olsa, gitsem eski bir semte, arayıp bulsam onu. Soba yanmış olsa, kahveler pişirilse, birileri beni anlasa, aç mıyım bir sorsalar, Mekke kokulu köy odalarında günlerce uyutsalar, kirli saçlarımı tiksinmeden okşasalar, bir Allah’ın kulu olduğum için beni sevseler, yetim kalan peygamberin hayatını anlatsalar. Sonra anlatsam ben de onlara: Karınca gibi gelen fırsatların, şimşek gibi kaçtığını söylesem. Şeyhim istediğim hiçbir şey olmadı, desem. İmtihanları kaybettim, insanları kaybettim, ailemi üzdüm, Müjde başkasıyla evlendi, sokaklara düştüm, bunca kayıptan sonra, Allah’ı bulayım istedim…
Eve gitmeye yüzüm yok. En sevdiğim insanların, beni bilmeden öldürmelerine artık tahammül edemiyorum. Cebinde bir liran yoksa eğer, öz evine bile garip olarak dönersin, dönecek gücü kendinde bulsan bile bazen dönemezsin. Minnet etmektense, ölmek isterim. En yakınlarım, ışık hızında kopup gittiler benden. Onlar artık ulaşılmayacak bir yerlerdeler. Kızgınlar bana, bir makam sahibi olamadığım için kızgınlar. Başaramadık. Beklentileri karşılayamadık. Bizi sevenleri mahcup ettik. Güvenleri boşa çıkardık. Çok şükür bugüne dek çizgimizi hiç bozmadık. Yüzüm yok eve dönmek istemiyorum. Hangi hayata dokunsam dağıtıyorum. Beni sevenleri üzemem artık. Sizin oğlan ne iş yapıyor kurşununu babam daha fazla yemesin artık. “Bizim oğlan delirdi efendim, sarhoşların işediği banklarda yatıyordur efendim. Bizim oğlandan bir bok olmadı efendim. He evet o kızdan ayrıldı efendim. Bizim oğlan biraz sıkıntılı efendim. Lise bir terk efendim. İşsiz efendim. Bizim oğlan biraz şeydir efendim. Bizim oğlan bir kutu ilaç yutmuş efendim. Bizim oğlan adına ben özür dilerim efendim. Hemen kovmayın bir şans daha verin efendim…” Yokluğum varlığımdan daha hayırlıysa gidemem artık yanlarına. Bir mucize olmadan gidemem. “Bak baba adam oldum. Klimalı bir iş yerim var, üç ayda bir çift maaş alan bir memurum artık. Sana araba bile alırım. Annemin hastane masraflarını ben karşılarım. Yaşım otuz oldu, bugüne dek bir halta yaramadım, ama artık adam oldum! Param var adam oldum baba, param var. Artık elektrikler, sular kesilmeyecek. Artık soba yakmak yok, doğalgazlı bir eve taşınalım! Al şu paraları duvara yapıştır. Al şu paraları, al bakalım ne olacakmış? Al iki kilo et girsin eve, al. Bunun için miydi bunca hengame? Hadi saadeti bize verecek bu kağıt parçalarını havalara savuralım…” Diyemem, diyemem. Eve dönmek istemiyorum, param yok. Paran yoksa adam değilsin. Abdesthanelere giremezsin cebinde bir lira yoksa, alttan ısıtmalı camilerde üşüyen müslümanlara dua edemezsin. Bir liram bile yok.
Deniz kükrüyor yine. Bir erkek, bir kadını kandırıyor yanı başımda. Gülüyorum içten içe yaşama bağlı oluşlarına. Birkaç ay sonra küfüre dönüşecek olan sevda sözlerine gülüyorum. Müjde’yi ansıyorum. Dağılmalı aklım dağılmalı. Bir geçmişim bile yok benim. Hatırladığım her şey gerçekle karıştırılmış hayallerim. Hangisi gerçekten yaşandı, hangisini ben uydurdum bilmiyorum. Ellerim kıpkırmızı, hava soğuk, gitmem lazım. Bedava ısınılacak yerler: Havalimanları, otogarlar ve camiler. Yeni buluşum alışveriş merkezleri. Ama üstüm başım iyice eskidi, içeriye almıyorlar. Bana şöyle bir bakıyorlar, bakıyorlar bana, dilenciler giremez.
Baştan başlamak bile istemiyorum. Bu hayat, her şartta bir rezillik sunacak ve ben yanlışlarımla yine bu durama geleceğim, bunu biliyorum. Kendime tahammül edemediğim için, içimin sesini duymazdan geliyorum. Donuk bir şekilde denizi izliyorum. Mavi ve soğuk. Güzel, hem de çok güzel. Demek ki Allah var. Bu düşünce neden içimi ısıtmıyor artık? Bir şeyhim olsa… Ama yok.
Hayat benim için nasıl olsa güzel olurdu? Bilmiyorum. Ne olursa olsun, güzel olmazdı belki de. Beni bu duruma kimse düşürmedi, ben kendim indim. Tercihlerimi kendim yaptım. Ama yine de başkalarını suçlamak güzel şeydir.
Nasıl olsa güzel olurdu mesela? Arabamdan iniyorum. Normal bir insanım. Evin kapısını kendi anahtarlarımla açıyorum, bağırıyorum içeri,
“Ben geldim Müjde! Ben işi gücü olan bir adamım.”
“Hoş geldin kocacığım, sen işi gücü olan bir adamsın.”
“Hoş bulduk Müjde! Ben işi gücü olan bir adamım.”
Arka odadan bir çocuk çıkıyor ve koşarak bana geliyor,
“Baba, babacığım işi gücü olan bir babam var!”
“Canım oğlum! İşi gücü olan baban çok yorgun.’’ Sarılıyoruz hiç doğmamış oğlumla.
Sorumluluklarım var. Normal bir insanım. Para kazanıyorum. Bir liram var. Camiler bana açık. Kimse yadırgamıyor beni. Üzerime yükledikleri tüm görevleri yerine getirmişim. Onlardanım. Onlar gibiyim. Kafam saman dolu. Hafif bir gülüş var yüzümde. Ve içim rahat. Yaşıyorum. Zaman, ölüm, mekan ve insanlar; benim için bir sorun teşkil etmiyor o gün. Bir şeyhim olsun istemiyorum.
Eve en son ne zaman gitmiştim? Annem demişti ki: Benim içime şeytan kaçmış. İçimde bir şeytanla yaşıyormuşum. Onunla yatıp, onunla kalkıyormuşum. Sonra ağlıyor. Altı gündür eve gitmemişim. Demek sürekli günleri sayıyor. Acaba bu kaçışımdan, şimdiye kadar kaç gün geçti? Ben saymadım. En sevdiğim insanların, beni bilmeden öldürmelerine tahammül edecek gücüm kalmadı. Günleri bile sayamam. Gelemem anne bekleme. Günde üç sayfa Kur’an okusam böyle olmazmış. Geceyi geçirecek yerimiz var, günü kurtaracak yemeğimiz de var anneciğim, diyordum. Demek ki dünyanın hepsine sahibiz. Öyle demiş ya Peygamber! “Kendine yazık ediyorsun oğlum. Bir yerden başla oğlum. Kendini bırakma oğlum. Hayallerim var oğlum, seni evlendireceğim oğlum. Müjde’den daha iyisini bulacağım sana…” Benim değil, senin hayallerin bunlar anneciğim.
Sonra susuyor. Ben evden çıkıyorum, arkadaşlara diye. Benim hiç arkadaşım yok. Üzerimde nasihatler denemesinler diye, onların yanlarına gitmiyorum. Herkes nasihat etmeyi çok seviyor. Arkadaşlarım bile. “Böyle yapmalıydın, şöyle yapmalıydın, bizi dinlemeliydin, bak biz başardık, bak biz yaptık, bak biz…”
Babam yılgın. O artık benden vazgeçti. Zor oldu ama başardım. “Ben senin bildiğin evlatlardan değilim’’ dedim. Ağladı. Oysa çok sertti her zaman. Her zaman umarsız ve uzaktı. Şimdi birden bire gelen bu yakınlığa aşina olamadım. Belki her şey için geç kaldık. İnsanlardan izole oldum artık baba. Sen çok uğraştın, uzaktan uzağa didindin. Ama olmadı! Ve benim için tren kaçtı. Belki tren kaçmadı da, aynı Necip Fazıl’ın dediği gibi: Treni ben gönderdim.
Otuz yaşıma geldim. Sonsuz sanılan yaşamın tam ortasındayım. Kader, diyorum. Gittiğim okulun kötü olmasına bağlıyorum. Ailemin çocuk yetiştirmeyi bilmemesinden diyorum. Tüm aksiliklerin beni bulmasından, bir şeyhim olmadığından, Müjde beni yeterince sevmediğinden, hükümet değişmediğinden… Tüm bunlar bir şeyler yüzünden olmuştur. kendimi hafifletiyorum.
Müjde bana demişti,
“Seni seviyorum.’’
İnanmamıştım.
“Ben sevilecek bir insan mıyım Müjde? Bir daha böyle yalanlar söyleme?’’
“Aşağılık ruhun yüzünden bize kıyıyorsun. Farkında mısın?’’
“Hem aşağılık, hem beş parasız, üstelik en kötüsü, yukarı çıkmak için uzatılan her dalı kırıyorum. Benden adam olmaz Müjde.’’
Çok diretti. Gitmemek istedi. Benden vazgeçmek istemedi.
“Param yok’’ dedim.
“Kazanırız’’ dedi.
“Şevkim yok’’ dedim.
‘’Ben bu dünyaya bir çocuk getirmek bile istemiyorum’’ dedim.
Didindi, çabaladı, düzeltemedi beni. Ve gitti. Haklıydı. Onu kaybettikten sonra sevdim. Gidene dek bilemedim kıymetini.
Şimdi olağan bir adam, arabasından iniyor. Anahtarla evinin kapısını açıyor.
“Ben geldim karıcığım, işten geldim.’’ diyor.
Müjde ona,
“Hoş geldin kocacığım. ” Diye karşılık veriyor. Bir çocuk arka odadan koşarak geliyor, olağan adama sarılıyor.
“Babacığım!”
Müjde’nin içinden geçiyordur “iyi ki o salakla evlenmedim.” Belki geçmiyorum içinden filan. Belki yüzümü unuttu, belki adımı bile…
Sonra huzurlu bir akşam yemeğine oturuyorlar. Ben ise sahilde üşüyorum. Müjde biraz daha ısrar etse, değişirdim belki. Suçu ona atmazsam, kaçırdığım saadet için, kendimi şu denize atmam gerekiyor.
Bir şeyhim olsa ona bunları anlatırdım. O bana yardım ederdi. O beni kurtarırdı. Beyaz sakallı, ilim sahibi bir şeyhim olmadığı için oldu bunlar. Dualar acımı dindirmiyor şeyhim! Her sabah acı çekmek için kalkıyorum banklardan. Denizlere, göklere, insanların yüzlerine Allah'ı göreyim diye bakıyorum. Ama içim yine ısınmıyor. Üşüyorum.
Bir şeyhim yok. Annem ve babam bile bir yabancı oldu artık. Gittiğim okullar kötü. Tün patronlar kalleş. Tüm memleket bana düşman. Arkadaşlarım ahmak. Müjde beni yeterince sevmiyor. Şeytanla yatıp kalkıyorum. Günde üç sayfa kuran okumuyorum. Dua ederken içim ısınmıyor. Yanımda ki adam, kadını kandırıyor. Hava soğuk ve deniz mavi. Bir liram bile yok. Ve bir mucize olmuyor. Senaryom aynı olağanlığında devam ediyor. Hiçbir şey olmuyor. Her şey acı vererek geçip gidiyor yanımdan. Zaten hayat boş, zaten ömür kısa. İşte bunlar yüzünden böyle oldum. Yaşadıklarım için, başıma gelenler için başka bir suçlu olmalı her zaman.
Yıkılmak, bile bile kendini geriye bırakmak. Pişmanlıklar, üzüntüler, kıskançlıklar içerisinde bir hayata gark olmak… Her şey insanın kendi seçimidir. Ama suçu başkalarına atmak, daha rahat uyumak için gereklidir. Mutsuzum, bunu düzeltecek bir mucize aramıyorum artık. Ve böyle öleceğim. Kime hüzünlü gelecek ki bu? Yalnız bana… Mutlu çift sarmaş dolaş gidiyorlar, yağmur başlıyor. Elimi cebime atıyorum. Cep telefonunu sattığım aklıma geliyor. Annem ne yapıyordur? Polise gitmiş midir? “Bizim oğlan biraz şeydir polis evladım, ah okuyup sizin gibi bir iş tutmadı, şimdi kim bilir nerede?..”
Hava soğuk banka uzanıyorum. Ellerim ortada kalıyor. Ellerimi koyacak yer bulamıyorum, bir mucize olmuyor. Ağlıyorum.
Ve geriye dönüp baktığında, üzerine düşen her söz, her bakış ve her ima içten içe kemiren işgaller oluverir... Direnirsin öyle olmamasına ve bir zaman sonra kendinde inanırsın " müstahakmış tüm bunlar bana " dediğin yere varırsın o gün düşersin ertesi gün doğrulan başka birisidir artık... Umarım, sizi, siz olarak ve size rağmen, sizinle olmayı seçen güzelliklerle dolsun hayatınız, selamlar...