İdealist Bir Eğitimci
Seksenli yılların sonu, büyük bir ilköğretim okulunda çalışıyorum. Dördüncü sınıfta, dördüncü dersteyim öğrencilerimle. Dersin ortalarına yaklaşmıştık. Kapı çalındı. Çok önemli bir konu olmadığında dersimin bölünmesini istemediğimi okulun tüm personeli bilirdi. Sekizinci sınıfta okuyan güzel bir kızımız Zehra’ydı benimle görüşmek isteyen. Zehra’nın kardeşi benim öğrencimdi. Sessizce yanıma geldi.
“Öğretmenim, müdürümüz sizinle görüşecekmiş, hemen odasına gelmenizi istiyor.” Bir öğretmenin dersinin bölünmesinin uygun olmayacağına müdürümüz de çok dikkat ederdi. İçimi garip bir ürperti sardı. Çabucak bir alt kattaki müdür odasına koşarak gittim. Kapıyı tıklattığımın farkında bile değildim. Dersimin bölünmesine neden olan mühim haber nedir kuşkusu kafamı iyice karıştırdı. Kafamdan binlerce olasılık bir film şeridi gibi geçti. Büyük bir dosya boyutlarında sarı bir zarf vardı müdürümün elinde. Sarı zarf pek hayra alamet sayılmaz! Gözlerinin içindeki karşısındakine güven veren ışık kaygılarımı dağıttı. 12 Eylül’ün hatırası var öğretmen arkadaşımın geçmişinde sarı zarfın. Bakalım içinden yeşil başak mı yoksa kanlı gömlek mi çıkacaktı. Konuşmaya başladı müdürümüm:
“Öğretmenim, sizin için güzel bir durum, okulumuz için hoş olmayan bir haber… Gelecek yıl aramızda olamayacaksınız.” Kalbim göğüs kafesimi zorlayarak, nefes almamı zorlaştırmaya başladı.
“Katıldığınız bakanlığımızın yaptığı yurtdışına öğretmen gönderme sınavını kazanmışsınız. Bu zarfta sizinle ilgili güvenlik soruşturmasıyla ilgili dokümanlar var. Gereğini yaparsınız…”
Heyecanım, kuşkum tanımsız bir sevinçle uçuverdi. Ta öğretmenliğe başladığım yıllarda hayal kurmuştum Almanya’ya gitmeyi. Mesleğimin ortalarına kısmet olacakmış özgürlüğün alabildiğine yaşandığı refah ülkesine gitmek.
Hiçbir beklentim yok müdürüm hakkındaydı düşüncelerimi sıralamamda. Mesleğimi köylerde, kentlerde, yurtdışında ve de özel okulda bile icra ettim. Yarım asra yakın çok sevdiğim öğretmenliği doya daya onurla, kıvançla yaşadım. Yazıma konu ettiğim müdür mesleğin hakkını veren tarafsız, son derece çalışkan örnek bir insandı. Sinirlerini nerede ve nasıl aldırdığı bilinmez. Sakin ve etkili konuşurdu. Özdeyiş değerindeydi sözleri. Hiç unutamadığım çokça anılar saklı hafızamda müdürümle ilgili…
Bir Öğretmenler Gününde Ceyhun Atuf Kansu’nun Dünya’nın Bütün Çiçekleri şiirini okumuştum. Kırka yakın öğretmen, binin üzerinde öğrencilerce hararetle alkışlanmıştım. Öğretmenlikle ilgili bu şiir üzerine şiir tanımam. Belirtmeliyim. Törenin devamında müdürüm göğsümü kabartan güzel sözler söylemişti.
Velilerimiz ve öğretmenlerimizin katıldığı bir gecede ki, geceye il Milli Eğitim Müdürü de davet edilmişti. Resul Rıza’nın: “ BEN İSTERİMBen isterim ki
Bulutlar ağlasın
Çocuklar ağlamasın.
Hiçbiri öksüzlük
Yetimlik duymasın.” Şiirini okudum. Sahneden indiğimde Milli Eğitim müdürü ve müdürümden çok hoş yorumlar aldım.
Her yıl mutat müfettişlerce teftiş görürdük. Bir teftiş raporum 3. Sınıfı okuttuğum yıl için olmalı. Raporum övgü dolu cümlelerle doluydu. Müdürüm, hakkımda raporda yazılan sözleri bir bayrak töreninde tüm öğretmenlerin ve öğrencilerin önünde cümle cümle söyledi hiç birisini atlamadan. Mutlu oldum! Bunun gibi çalışma azmimi daha da artıran nice övücü sözler duyma mutluluğunu yaşadım sevgili müdürümden. Sezar’ın hakkını Sezar’a veren görevini hakkıyla icra eden bir değerdi.
Ülkemizde sekiz yıllık İlköğretim Okulu uygulamasına yeni geçilmişti. Çalıştığım semtte bulunan ortaokulla çalıştığım ilkokul birleştirildi. Mevcut ortaokulun müdürü ilköğretim okuluna atandı. Bu müdür gerekli eşgüdümü ve birlikteliği sağlayamadı. Hoşnutsuzluklar yaşandı öğretmenler, veli ve okul ilişkilerinde.
Neyse ki, bu müdür ilin uzak bir okuluna atandı. Yerine sadece benim değil tüm okul paydaşlarınca çalışmaları takdir edilen hasletlerini anlatmakta zorlandığım müdür geldi. Kısa süre içinde okulda birlik beraberlik, öğretmenlerin çalışmalarını özgürce sergileyecekleri huzur sağlandı.
Sevgili öğrencilerimi beşinci sınıfta okutmam olanaklı olmadı! Gurbetin Almanya’nın yolları göründü benim için! Müdürüm, Ankara’da gireceğim mülakat sınavı içinde de tavsiyeleri oldu. Özellikle şu sözlerini hiç unutmam:
“Bakanlıklar arası komisyonun karşısında karışılacağın sorularda yanıtı kesin anımsayacağın soru olursa soruyu tekrar ettir bu arada cevap hakkında düşünme süresi kazanırsın…” Müdürümün tavsiyelerini kesintisiz uyguladım ve kendimi Almanya’nın yeşil ovalarında kurulmuş bakımlı geniş parkları, suni gölleriyle bezeli kentlerinde buldum bir anda.
Müdürümün daha sonra Hukuk fakültesini bitirip kısa süre avukat olarak çalıştığını duydum. İstanbul’a taşınmış. Bir türlü yüz yüze görüşmemiz olanaklı olmadı.
Dünya küçülüyor, teknik gelişiyor. Bilgiye ulaşmak kolaylaştı. Sanal dünyada buluştuk saygıdeğer müdürümle yeniden. Eşini kaybetmiş! Erkek çocuklarıyla birlikte yaşıyormuş. Seksenli yaşlara adım atmış.
Memleketimin yüksek yayla vadilerinde akan ak köpüklü çaylar gibi duru anlatımıyla çok güzel yazılar yazıyor şimdilerde. Öğretmenliğini blok yazılarında sürdürüyor. Çalışma azminden hiç kaybetmemiş. İki elin parmaklarından daha çok kitaba imza atmış. Birlikte çalıştığım yıllarda çok okuduğunu gözlemliyordum. Yazın deryasının derinlerini kulaçladığının farkında değildim.
Telefonla ve sanalda yazışarak iletişim kuruyoruz. Yeni yıla 2023’e tanımsız bir mutlulukla girdim. Kapımı çalan postacının elinde taşıdığı kolide müdürümün adıma gönderdiği kitaplar vardı. En sadık arkadaşlarım kitaplarımın sayısı ve değeri Türk öğretmenliğinin saygın bir simasının göz nuru eserleriyle daha da arttı. Kitaplığım daha zenginleşti.
Belirtmeliyim hem de üzülerek belirtmeliyim. Güzel ülkemizde yarınımızın güvencesi çocuklarımıza çağdaş normlara göre eğitim-öğretim olanakları sağlayamıyoruz yetesiye. Cumhuriyetimizin hedeflediği: Türk Uygarlığını çağdaş uygarlık düzeyine eriştirmek için öğrencilerimizi en iyi biçimde nitelikli eğitim yöntemleriyle yetiştirmek zorundayız. Bu hedefe liderlik vasıfları taşıyan birlikte çalıştığım yılların güzelliğini unutamadığım müdürüm Sabahattin Gencal gibi öğretmen ve yöneticileri yetiştirmeye ve nitelikleri eğitim paydaşlarınca takdir gören değerlere gereksinimiz var…
Sabahattin Gencal 1943'te Trabzon ili Dernekpazarı'na bağlı Akköse Köyü'nde doğdu.ilkokulu köyünde okudu. 1962'de Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen Okulu'nu bitirerek öğretmen oldu. Sonra Bursa Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü'nden mezun oldu.Milli Eğitim Bakanlığı'nın açtığı birçok kurs ve seminerlere katıldı. Yurdun değişik illerinde, devlet okullarında ve özel okullarda toplam 35 yıl öğretmenlik ve yöneticilik yaptıktan sonra emekliye ayrıldı. Ayrıca İstanbul Hukuk Fakülte'sini bitirdi. İzmit'te açtığı serbest avukatlık bürosunu kısa bir müddet sonra kapattı. Türkiye Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü'nde master yaparak kamu yönetimi uzmanı oldu.Okumaya, çalışmaya doyamadı. // https://1000kitap.com/yazar/sabahattin-gencal/// ....
Artık yazıya geçebilirim... Sevgili İbrahim ağabeyim, seni tanımaktan bir kez daha gurur duydum. Zaten her okuduğumda, her telefonda konuştuğumuzda artan bir duygu bu ve bu sefer taçlandı... Memleketin en büyük sorunu ne diye sorsak, birçok kişi; adalet, ekonomi gibi konuları dile getirir. Haksız da değiller... Ancak bana kalırsa en büyük sorun ve eksiklik; eğitim... Çünkü adalet ve ekonomi bugün için lazım olandır. Oysa eğitim bugün ve gelecek için lazımdır...
Eğitimin ne olup olmadığını yazmama gerek yok. Hepimiz biliyoruz.
Ben başka bir noktasındayım konunun. Aradığım şey de yazının başlığı... İDEALİST...
Gerek öğretmen çocuğu olmam, gerek yaklaşık 24 senesini öğretmenler arasında geçirmişliğim, gerekse biri 25, diğeri 13 yaşında 2 çocuk okutmuş ve okutmaya devam eden baba olmam nedenleroyle yakından takip ettiğim bir alandır eğitim. Gün geçtikçe idealist öğretmen sayısının azaldığını gözlemliyorum. Esas tehlike bu diye düşünüyorum. Çünkü, öğretmen idealist olmazsa, onların yetiştireceği öğrenciler de ülke ve topluma katkı sağlayacak donanımda olmayacaktır... Maalesef gün geçtikçe öğretmenlik kurumunun içi boşaltılmakta olduğunu görerek geleceğe endişe ile bakan biriyim. Eğitimdeki bu durumun bilinçli yapıldığına inanıyorum.
Sizler; savaştan çıkmış, yokluk görmüş ve eğitimin ne kadar anlamlı, değerli olduğunu idrak etmiş liderlerin himayesinde, hatta Köy Enstitüsü mezunu öğretmenlerin ışığı ve kanatları altında yetişmiş kişiler olarak idealist ve erdemli birer öğretmen olduğunuz için ve sizlerin özverili mesaileri ile yetişmiş bireylerle bugünlere kadar direnebildi bu memleket. Ancak eğitimde kalite düştükçe, öğretmenler çocuklarının ve kendilerinin ekonomik derdine düştükçe idealist olmaları çok zor ne yazık ki... Umarım, çok büyük badireler atlatmış olan melektimiz bugünleri de atlatacak ve daha da aydınlık gençler yetiştirecek öğretmenlerimiz... Sevgilerimle selamlıyorum asil yüreğini değerli İbrahim ağabeyim. Sağlıcakla kalasın...