Olvido V / Meyhane Tuvaleti
Hep sonu düşünerek yaşamak ne iğrenç şey Olvido. Korkaklığımızı alnımıza yazalım, bize yaklaşmasınlar. Net olmadığımız için götümüz başımız oynadı, kaybetmemek için direndiğimiz her şeyi kaybettik, yine başa döndük. O zaman niye korktuk bu kadar, eninde sonunda korktuğumuz yere geleceksek, korkmanın ne anlamı vardı? Hüzünlüsünüz Hüsnü bey? Her zaman olduğu gibi Olvido. Ama artık yalnız değilim. Kahvehanelerde boşa vakit kaybettik. Bizim yerimiz burası. Bu hızla gidersek, erkenden mezarımıza gideriz zaten. Ölümü bekleyeceğiz burada. Başka bir ışık yok.
Artık şikayet etmiyorum. Yaşamak budur. Fazlası yoktur. Hepsi bu kadardır. Aralarına karışıyorum artık. Onları güldürüyorum. Beni seviyorlar. O şehri de terk ettik biz, o kahveyi de, Ayten’i bile terk ettik. Baş başa kaldık. Artık sana da git demeyeceğim Olvido. Kafamın içinde sonsuza kadar yaşayabilirsin. Neden diye sormuyorum artık. Ben buyum. Kendimle mücadelemi karşılıklı anlaşarak sonlandırmış bulunuyorum. İç savaş bitti. Bizim işimiz burada başlıyor. Onlar orada kalsınlar, gelmesinler, bir şekilde içime sızdıkları zaman düzelemiyorum. Ayıp olmasın diye girdiğimiz her işte, bize ayıp oluyor sonunda. Kendi içimde yaşamaya söz verdim. Benim hakkımda ne düşündükleri hiç umurumda değil artık. Artık Cumhurbaşkanı olmak istemiyorum. Onlar kaybettiler. Benim gibi bir liderleri olmayacak. Ben hayatta ki misyonumu burada tamamladım. En eğlenceli yer burası, benim içim. Beni yaşayamadıkları için, üzülüyorum onlar adına. Onlar hep gidecekler. Bana ben kalacağım. Küçüklüğümüzde olduğu gibi erken yatmamız gerektiğini söyleyecekler. Kapıları üstümüze kapatıp içerde televizyon izleyecekler. Biz sabaha kadar sıkıntıdan öleceğiz, kapının altından sızan ışığa bakarak hayaller kuracağız. Yarın saçını çekeceğimiz o kızı düşüneceğiz. Hep çocuk kalacağımızı sanacağız. O kızlar bizden önce büyüyecekler. Bizi biraz sevecekler, sonra zorlanacaklar ve gidecekler. Biz de başkalarına yapacağız bu kötülüğü. İnsan köşesinde beklemeli Olvido. Olur olmaz her şeyin peşine düşmemeli. Ne istediğini bilmeli. Her şeyi istememeli. İstediğinin de peşini bırakmamalı. Bizim gibi korkaklar her şeyi ister, hiçbir şeyi yapamazlar. Savrulup giderler rüzgarla. Çürüyüp gidene kadar duvarlara vuran yapraklar gibi, toprağa karışamamanın acısını çekerler. Sanayi devrimi sonrası betonlaşan bu dünyada, intiharın bir çare olduğuna inanmaya başlarlar. Makineleşmeye ayak uyduramazlar. Yavaş kalırlar.
Pasajın en alt katında, en karanlık yerinde bir meyhane bu. Bütün mekan sidik kokuyor. Tahta zeminden yayılan o çamaşır suyu kokusu temiz bir yerde olduğumuza dair bir his yaratmıyor. Meyhaneci dağıtmamdan korkup az iç, dedi. Geçen gün tartıştık, gelmiyor yanıma artık. Kalkıp dolaptan biramı kendim alınca biraz hoşlandı benden, ama tek kalemde sildim onu. Artık yeni dostlarım var. Mülayim abi, Kadir abi, Cevdet abi, eski orospu Erika abla ve diğerleri. Onlar ne kadar içsem bile dur demiyorlar. Kendimi harcamama izin veriyorlar. Yalandan beni düşünüyormuş gibi yapmıyorlar. Umurlarında bile değilim. Sevmiyorlar, seviyorlar ya da hiçbir şey yapmıyorlar. Onların bu kayıtsızlığı, ait olduğum yeri bulduğuma dair bir his uyandırıyor içimde. İnsanlara böyle yerlerde nefes almak için şans vermeliler. Bizi burada ıslah etmeliler.
Çirkin insanlar tanıdım burada. En çirkini Mülayim abi. Burnunun üstünde siyah bir düğme var, ne işe yaradığını soracaktım ki, bir ben olduğunu anladım. İki gün önce tanıştık. Karısına şaka yapmak için köy camisinde selâsını okutmuş. Ardından ortadan kaybolmuş. Bir panik sarmış köyü. İşin içinden bir bit eniği çıkmış sonra. Yastık altında ki paraları hükümetin tavsiye ettiği gibi ekonomiye katmış pavyonlarda. Çıkıp gelmiş. Şaka yaptım demiş. Karısı al sana şaka demiş, çekmiş gitmiş. O günden beri derbedermiş. Karısı baba evinden gelmiyormuş. Onun da bir Ayten’i varmış.
“Kafanın içinde sen de onunla konuşuyor musun Mülayim abi?”
Acı acı gülerek,
“Yok duymaz beni.”
O sadece karısının resmiyle konuşuyormuş. Korkak değil onlar bizim gibi Olvido. Biz Ayten’in tüm fotoğraflarını ateşe verdik, cigaramızı o ateşle yakıp içimize çektik. Kafamız geldi jilet gibi keskindik. Camları yumrukladık zevkle. Yağmurlu havalarda, kadınsız o evlerde, neşelendik biraz efkar dağıtırken. Sonra kafamız geçti, fotoğraflar gitti, o yanıp duran surat, göz kapaklarımıza asıldı. Ne zaman kapatsak gözlerimizi bir an uyuma aşkıyla, kapalı gişe izledik o güzel suratı. Seslerden, fotoğraflardan korkmuyor onlar. Bizim gibi değiller Olvido. Onların Olvido’su bile yok. İsterseniz gideyim Hüsnü bey. Olur mu öyle şey Olvido. Sen benim medarı iftiharımsın. Demek istediğim, gerçeklerin içinde yaşıyorlar. Geçmişin yüzlerinden korkmuyorlar. Biz hem geçmişten korkuyoruz, hem ondan vazgeçmiyoruz. Fotoğrafları yakıyoruz ama yüzlerini unutamıyoruz. Eşyalardan korkuyoruz ama kendimizi yine de koruyamıyoruz.
“Kadınlar silince, üzerine yazılmıyor bir daha Mülayim abi.”
“İstemiyorum ben unutmak istemiyorum.” Eğiliyor bana doğru rakı kokan ağzından şu kelimeler dökülüyor,
“O benim kalbimde, ayda üç karıya giderim, ama o benim kalbimde.”
Erkeklerin kalbini anlamak ne zor. Erika abla pat diye indiriyor masamıza tombul yumruğunu. Müzeyyen Senar’ın güzel sesi dururken, Mülayim abinin kulağıma söylediği bu sırrı nasıl duydu?
“Ulan köpoğlusu, erkek değil misiniz be? En iyisinin köküne kibrit suyu.”
Bana da bir şamar patlatıyor.
“Kendi kendine ne konuşup duruyorsun sen de, manyak mısın lan?”
“Manyağım Erika abla. Keşke sizinle daha gençken karşılaşsaydık.”
Meyhanede bir kahkaha tufanı patlıyor. Onların düşündüğü gibi bir şaka yapmadım Olvido. Siz sadece eski mutlu zamanlarınızda onunla oturup konuşmak istediniz, Hüsnü bey. Bana övdüğünüz insanlık bu mu? Birkaç pozisyondan oluşan sevişme hayatlarından başka gülecek şeyleri yok mu? Bizi hayata getiren o sürecin komik olmaması olur muydu Olvido? Bunlar öpmeyi bilmezler, bunların dudakları zehirlidir. Bunlar sonuca giderler. Hemen gol olsun isterler. Ben öyle miyim? Önce kısa paslar, kısa öpüşler. Önce koklamak, önce sevmek, önce kapılmak. Bunlar kadınları sevemezler.
“Erika abla öyle demek istemedim.”
O da memnun yaptığım şakadan,
“Kay lan yana zurna!”
Onun koca götüne bir yer ayırdık. Kaç kuşak adam savmış üzerinden. Kimin ne mal olduğunu anlıyor olmalı. Sohbetimize dahil oldu,
“Evli misin?” dedi Gıdığı kat kat, kirli ve ter içindeydi.
“Hayır. Terk etti beni.”
Burada hiçbir şey ciddi değil Olvido. Kimse acınla dalga geçip sana teselli sunmuyor. Konular hızla geçiyor.
“Bu Mülayim erkeğin orospusudur buna dikkat et.”
Mülayim abi sağ gözünü kısarak,
“Ne alakası var Erika be?”
“Sus dürzü! Beni de az yemedi bu, Allah’ın cezası. Ne olacaktı, mutlu mu olacaktın onca ahı alıp?”
“Ben yine mutluyum orospu. Sen kendine bak iki bira içmek için masalara yanlıyorsun ama artık kim ister seni?”
“Ben isterim Erika abla.”
Bir kahkaha daha patladı meyhanede. Gözlükleri yere düşene kadar güldü biri. Erika abla hafif bir sille savurdu. Kalktı gitti. Olvido sana diyeceğim şeyi onlara diyorum. Topluma karışmak bana yaramadı. Susmayı unutuyorum. Seni unutuyorum.
“Bunlar böyledir işte. Para için onca şeye katlanırlar, sonra o parayı çarçur edip ortada kalırlar. Yaşı olmuş elli. Ne ev var, ne koca, ne evlat. Ne yapacak bundan sonra? Nereye sığacak? Bunu da yemişim, yalancı şıllık. Alt tarafı iki bono imzaladı. Karıyı boşa beni al diyor. Bekara karı boşamak kolay tabi. İcabında karımı severdim ben…”
Erika abla’ya gidelim Olvido. Onu bulalım. Meyhane pisuvarına bırakıyorum mesanemden biriken ne varsa. Meyhane tuvaletleri ne ilginç yerler. Ne düşünceler dönüyor burada, ne cinayetlere karar veriliyor. Fermuarı çektiğin anda, bir yenilenme hissi. O burada olsun isterdim Olvido. Bu yeniliği hissettiğim anda, onu burada bulmak isterim. Bir boy aynası, bakıp duruyorum. Yine de klasım, yine de çekiciyim. Sadece Erika ablaya ait olan kadınlar tuvaletinin önünde bekliyorum.
“Erika abla.”
“Burada rahat verin be.”
“Sana bir şey diyeceğim.”
Hayatımın bütün sırrını anlatacağım ona Olvido. Seni bile. Burada herkes, her şeyi unutur. Yıllardır yaşadığım her şeyi, birkaç cümlede bir insana anlatacağım. Bir kadına, yaralı bir kadına.
Kapı açıldı, gözleri kızarmış, ağlamış,
“Ne var be?”
“Abla be, bir kadını çok sevsek, çok değer versek bizi unutur mu?”
Kafasını sağa sola bükerek,
“Karıya göre değişir.”
“Ayten vardı abla, gitti. Yedi yıl oldu. Gitti ama bende bir şeyler kaldı.”
Güldü,
“Manyaksın oğlum, aşık değil hastasın.”
“Sonra abla ben yalnız kaldım. Küçük bir şehirde yaşıyordum. Annem babam vardı. Soğuk odalarda cigara içe içe hasta oldum. Ama ölemiyorum bir türlü. Biraz önce aynaya baktım. Maalesef yine genç ve yakışıklıyım. Sonra Ayten’in peşine düştüm ama onu aramadan. Rastgele kahvelere girdim onu sordum. Rastgele yaşadım. Onu bulmak için değil ama aradığıma inanmak için. Çünkü onu bulsam ne olacaktı? O çoktan beni unutmuştu…”
“Ne kafa açtın oğlum?”
Mesajı aldım Olvido. İki bira daha bize meyhaneci. Yeni masaya. Mülayim abi orada ölsün tek başına.
“Abla be gitti işte Ayten. Düzelemedim.”
Cevap vermedi,
“Abla be kadınlar gördükleri sevgiyi unuturlar mı?”
“Unuturlar.”
“Nasıl?”
“Sevilmedikleri zaman, sevildiklerini de unuturlar.”
“Sevmeden nasıl olacağız onlarla?”
“Kararında seveceksin.”
“Muhasebe yapacak durum mu bu abla?”
“O zaman kaybedeceksin?”
Uzun bir sessizlik. Melahat Gürses ağlıyor radyoda. Bitmek bilmiyor şarkı.
“Abla, kafamda bir ses var benim hep benimle konuşuyor.”
“Nasıl lan?”
“Adı Olvido? Ben konuşturuyorum ama ben değilim gibi.”
“Contayı yakmışsın.”
“Teşhis bu mu abla?”
“Kurtulmak istiyor musun ondan?”
“Yok.”
“O karıdan?”
“Yok.”
“Hayatlar böyle hiç ediliyor işte. Senin gibi salaklar delirip gidiyor ortalıkta, Mülayim gibi piçler de mutlu mesut yaşıyor. Bu hayat dengesiz be oğlum. Dışarısı kötü, yaşamaya devam et kafanın içinde.”
İçim huzur doluyor Olvido. Seni de, beni de anlayan biri çıktı işte. Edebiyata ne gerek var? Ben contayı yakmışım. Kahvehanelerde boşa vakit kaybettik. Bizim yerimiz burası. Bu hızla gidersek, erkenden mezarımıza gideriz zaten. Ölümü bekleyeceğiz burada.
“Erika abla be, keşke daha önceden tanışsaydık.”
İyileşmiş gibi hissediyorum. Tüm derdim anlaşılmakmış. Tüm derdim birinin bana hak vermesiymiş. Ağlamak için tuvalete gidiyorum.
Günün denemesi ve şairin emeğini kutlarım. Sağlıcakla...