Şimdilik Çişim Yok




Şu lavaboya işemek huyumdan vazgeçsem iyi olacak.. Tembelliğimin bu kadarı beni bile şaşırtıyor. Klozet, lavabonun bir adım solunda, yani yapmam gereken tek şey; sola bir adım atıp, klozetin kapağını kaldırmak. Zoruma giden de bu herhalde, kapağı kaldırmak.. Çünkü bunu yapabilmem için eğilmem gerekiyor.. Eğilmek de bana göre bir şey değil. Ne iş yaşamımda, ne özelimde hiç eğilmedim ben. Çok kırılmış olmam bu yüzden olabilir, oldukça gururlu biriyimdir. Neyse, size ne benim gururumdan..

Hem ne olmuş lavaboya işiyorsam? Sonuçta, o da klozet gibi seramikten yapılmamış mı? İşin bitince açarsın suyu olur biter.. Yemek mi pişiriyorum da lavaboda, işememem gerekiyor? Bu kadar şekilci insanlardan nefret ederim ben..

Yataktan kalkınca, yüzümü hemen yıkamak zorunda da hissetmiyorum kendimi. Yatarken temiz olan yüzüm, kalkınca neden kirli oluyor? Uyku çok kirli bir şey mi? (Yoksa ben, yüzüm kirlenmesin diye mi hiç uyumuyorum son günlerde?) Yoksa; çarşafım, yastık kılıfım mı kirli? Şekilciler sizi.. Kuralcılar.. Siz, yüzünüzü yıkayabilirsiniz kalkınca.. Beni hiç ilgilendirmiyor..

Yatağımı da toplamam üstelik..Neden toplayacakmışım? Kavun mu, karpuz mu, elma mı, armut mu yatak? Akşam yatılmayacak mı gene? Ya yatmayacaksam? Son günlerde sıkca yaptığım gibi, camın önünde ya da mutfak masasında, kağıdın üstünde kelimeleri sektireceksem? (Kulakların çınladı mı, sevgili Emre..?) Akıllı olun, biraz..

Ben kalkar kalkmaz, ağzıma bir zeytin atıp (bunu şiddetle tavsiye ederim. Boşaltım sisteminizdeki tıkanıkları giderir ve kabızlık çekmezsiniz, asla..) hemen bir sigara yakarım.. (Bunu pek tavsiye etmem. Açılmış bronşlarınızı tıkayabilir.. Tıkanacak bronşunuz kalmışsa..) Çayı, yarım yamalak ısıtıp, koca bir kupa çay koyarım kendime.. (çok sıkışmış olarak kalkmama rağmen, gidip önce işemek yerine, inatla önce bu işleri yapmaya çalıştığımdan, çoğu zaman bir kaç damla kaçırırım külotuma..) Çayın kaç gün önce demlenmiş olduğu da beni pek ilgilendirmez. Bazı şekilciler, her seferinde taze demler çayı.. Beklemiş çayın insanı zehirleyebileceğini söylerler. Yok öyle bir şey. Zehirlese, ben zehirlenirdim yüzlerce kere, şimdiye kadar.. Benim, beş altı günlük çayı içtiğim çok olmuştur..
hem; ben tein ' e ne yaptım ki zehirlesin beni? Şiir yazdığım kadınlardan biri değil ki tein.. Ya da, hiç şiir yazmadığım karım..

Şiir deyince aklıma geldi..

Çayımı, üst üste bilmem kaçıncı sigaramı içerken, oturduğum masanın (yanlış oldu, sandalyeye otururum çünkü..) üstünde geceden kalmış, irili ufaklı kağıtlara yazılmış, gene geceden kalma ekmek kırıntıları arasında gezinen, birleşip şiir olma isteklisi dizelere göz atarım. Bazılarına bir şeyler ekler, bazılarını yırtar atarım, ruh halime göre.. Havamdaysam, bir şiir yazıveririm hemen..

Şiiri bitirdiysem - bazen şiir yazmadığım günlerde olur.Mecbur muyum her gün yazmaya? Kırbaçlayan mı var, her gün yazacaksın diye? Çalışırken işime, okurken okuluma gitmedim ben, her gün; yapacak bir işim kalmamış demektir. Sıkıntılı, sıkıntılı otururum. Arada bir lavaboya gider, işer, gene gelir gene otururum..

Yalnız bir adamım. Ne yapabilirim ki başka? hele, yapıp da buzdolabına attığım yemekler, hazır tatlılar da varsa.. (Nohut bozulmuş mudur acaba? Unutmasamda baksam bir ara..) Bulaşıkları, konkenci karılar gibi - gerçi onların hizmetçileri olur genelde - bekletmem. Hemen yıkarım. Kirli kirli durmaları sinirlerimi bozar.. Sinirlerim yeterince bozuk zaten, bu günlerde..

Üşenmesem de, bir ara, ortalığı elektrik süpürgesiyle şöyle bir dolansam.. (Kol kola geziniriz, hem..Bu zor günlerimde etrafımda görünmeyen dostlarımdan biriymiş gibi davranırım, yalnızlığımı gideririm biraz..) Sonra acele bir paspas çekerim. Oldukça kirlendi, çünkü.. Yalın ayak gezinince, evde mi geziniyorum tarlada mı belli değil. Neyse, bahsettiğim bu temizlik işi için enerji toplamalıyım, bir kaç hafta.. Bu yüzden, bu işi fazla düşünmemeliyim.. Gelenim, gidenim mi var?

Derken telefon çaldı.. Günlerdir ilk defa.. Nasıl sevindim, fırladım yerimden. Alo dedim. Kapandı telefon.. Alo değil de başka bir şey mi demeliydim diye düşündüm uzun uzun.. Çoktandır kimseyle konuşmadığım için, ne demem gerektiğini unutmuş olabilir miydim? Yoksa - konuşmayı unuttuğum için alo diyememiş miydim? Her neyse, yanlış da olsa biri aramıştı sonuçta, demek ki sandığım kadar yalnız değildim.. Gerisinden bana ne, ya..! !

Hem, telefonum çalınca, acaba telefonum mu bozuk, ondan mı çalmıyor kuşkusundan da kurtulmuştum. Onun yerine başka bir kuşkumu koyabilirdim artık.. Bu bile, hayatımda büyük bir değişiklik sayılabilirdi..

Tek lüksüm; her gün - bazen iki, üç günde bir - bir internet kafeye gidip, sitelere atacağım bir şiir filan varsa atmak, yorumları - varsa - okumak, ve hala ' vardırlar ya, bir yerlerdedirler.. ' dediğim eşten, dosttan, bir iki mesaj bulabilmeyi ummak..

Parasızlıktan fazla da kalamıyorum kafede..Param olsa bütün günümü, klavyenin başında geçirebilirim rahatlıkla.. Kısıtlanmış bir hayatı, kısıtlanmış bir bütçeyle geçirmek zorundayım, maalesef.. hiç bir şey yapmasam oyun oynarım. kafam dağılır. Bazen, sağımda solumda oyun oynayan gençlere takılıyor gözüm. Ekranda - büyük bir zevkle - usanmaksızın, birbirlerini öldürüp duruyorlar.
(Benden önce öğrenmişlerdir belki dünyada dost diye bir şey kalmadığını ve bari düşmanlarımız azalsın diye öldürüyorlardır birbirlerini.. Kim bilir? Ne de olsa, şimdikiler daha akıllı bizim kuşaktan..)

Acaba bir gün, dostluğun değerini bilebilecek mi, insanoğlu? Benim korkum, dostluklar giderek tükendiğinden, dostluk olmayınca dost kavramı da olmayacağından ya da anlamını yitirmiş olacağından, bilemeyecekler.. Giderek artan bu boşluğu, giderek para, pul, mal, mülk, ün, şan gibi egolar doldurmuyor mu daha şimdiden?

Öfff.. Bana ne ya bunlardan! ! .. Neler yazarken, neler yazmaya başladım.. Daralmışım zaten.. Büyük bir şehrin öfkesini taşıyorum içimde.. Şimdiki kalıbıma uyar bir gün diye
- salakça bir düşünceyle - sakladığım çocukluk elbiselerim kadar daralmışım..

Bir yere ayrılmayın..

Bir çay koyup, yüzümü yıkayıp geleceğim..

Şimdilik, çişim yok..




27 Ekim 2020 5-6 dakika 10 öyküsü var.
Beğenenler (5)
Yorumlar (2)
  • 4 yıl önce

    Hayata anlam katan biraz da bizim bakış açımız değil mi aslında? Sizin bu yaşadıklarınızdan bazı tipler, insanlar diyelim, umutsuzluğa düşüp de hayatına bile son verebilir ya da sizin gibi esprili yaklaşıp tadını çıkarmaya da bakabilir. Mutlaka bir umut vardır her yaşanan günde, her dakika, her saat içinde, farkına varmak lazım. Hayat değer verilmeyi hak ediyor, her nefes şükür vesilesi... Bazen şiiriniz gelir, yazarsınız, bazen de kalem kağıt yoktur yanınızda uçar gider dizeler uzay boşluğuna, ama hayat bir şekilde devam edecektir, mısralarında anlam kattığında yaşadıklarımıza. Güzel bir yazı Orhun Basat imzasıyla kutlarım yürekten üstadım...