Kül Karası
bir dengbejin yanık sesinde vuruldum
gözlerinin mülteci yalnızlığına
ruhumu karanlığın en koyu tonuna bırakıp
bir buğday tanesiyle dertleştim
güneş içini döktü bana
seni anlattım
s
u
s
t
u
göçebe bulutlar taşıdı hüznümü
sana geç kalmışlıklarımı sayıkladı rüzgâr
ve bir çöl yalnızlığında ellerin düştü yüzümün deltasına
dilimde peydahlanan y’ama’lar kangren suskunluğa boğuldu
ağladım
aşk sağanağına tutulan yürek
iflah olmuyor yalnızlığın kıyısında
düşsel avuntularla dinmiyor yürek sancısı
’neredesin ’
kelimeler ateş olup takılıyor boğazıma
seni seviyorum deyişlerinde yanıyor genzim
sessizliğimin kuytu karanlığından çık
mülteci yalnızlıklarımı bilme sakın
hayallerimin yol güzergâhından kendine yürü
gazetelerle örülü bir cesetle orada bekliyorum seni
dizginleyemiyorum hayallerimin ipini
bir kıvılcım yetiyor kül olmaya
karasında hasret kokuyor geceler
uykular haram
ört üzerime şehrin ışıklarını
sensiz ölüyorum
kal -bin parçaya böl bedenimi
kül karası düşlere savur yüreğimin anız tarlasını
yansın hayalinin kıvılcımıyla
dilime düşen ahrazlığı al benden
git benden ne olur
çık git düşlerimden
kendine gel seni orada bekliyorum
gazetelerle örülü bir cesetle orada bekliyorum seni