Ahmet Haşim'in Hayatı ve Eserleri
Ahmet Haşim, Türk şair ve yazar.
Doğum tarihi ve yeri: 1884, Bağdat
Ölüm tarihi ve yeri: 4 Haziran 1933, İstanbul
1- Ahmet Haşim’in Hayatı
Şairin doğum tarihi farklı kaynaklarda farklı tarihler olarak gösterilir. Doğum tarihini 1883,1884, 1885, 1886,1887 hatta 1894 yılı olarak gösteren pek çok kaynak vardır. Buna rağmen kaynaklar Bağdat'ta doğmuş olduğunda hemfikirdir. Biri kız, üç kardeşin en büyüğü olan Ahmet Haşim'in çocukluğu, Bağdat'ta geçmiştir. Babası,Bağdat'ın köklü ailelerinden biri olan Alusizadelere mensup Kaymakam ve mutasarrıflık yapmış olan Fizan mutasarrıfı Arif Hikmet Bey’dir. Baba tarafından dedesi ise meşhur tefsir alimi Mahmud el Alusi Efendi’dir. Baba tarafından ilmiye sınıfına mensup bir aileden gelen Haşim’in ecdadında çok sayıda alim yetişmiş olduğu kaynaklar tarafından vurgulanmaktadır. Annesi ise yine Bağdat'ın ileri gelenlerinden Kahyazadelerin kızı Sara Hanım'dır.
Babasının Arabistan vilayetlerindeki memuriyetleri sebebiyle düzensiz bir ilkokul tahsili görmüş, düzenli bir eğitim alamadığından sadece Arapçayı öğrenebilmiştir. Kimi şiirlerinden de anlaşıldığı gibi annesi sık sık hastalanan bir kadındır.
Babası ise katı, ihtimal annesine de pek iyi davranmayan bir adamdır. Şair; Bağdat, Dicle ve annesi hakkındaki hatırladıklarını sıkıcı, gamlı-kederli, hüzünlü gezilerini "Şi'r-i Kamer"de en güzel şekilde anlatmıştır.Henüz sekiz yaşında iken sık sık hastalanan annesini kaybetmiştir.
Annesinin ölümü üzerine 12 yaşında babasıyla birlikte İstanbul'a geldiğinde henüz Türkçeyi bile öğrenememiş olan sık sık yer değiştirdikleri için düzenli bir eğitim de görmeyen içine kapanık, sürekli annesini özleyen bir çocuktur.Özel hocalardan Türkçe dersleri almaya başlamıştır.
1896’da Nümune-i Terakki Okulu'na 1896’da, ertesi sene 1897'de Galatasaray Sultanisi'ne yatılı olarak verilir. Çevreye uyum sağlayamamış tamamen içine kapanmıştır.
Ahmet Hikmet Müftüoğlu onun edebiyat hocasıdır. Galatasaray Sultanisi'nde İzzet Melih Devrim, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Abdülhak Şinasi Hisar, Emin Bülent Serdaroğlu gibi isimlerle aynı okuldadır.Galatasaray Sultanisi'nde oldukça iyi bir eğitim almaktadır. En sevdiği ders ise matematiktir. Bu arada Fransızcayı oldukça iyi bir düzeyde öğrenmiştir. Fransız ve diğer Batı şairlerini okumakta ve anlayabilmektedir.
Galatasaray Lisesi’nde iken ilk şiirlerini yazmaya ve yayımlamaya başlamıştır. 1907'de mezun olunca Reji İdaresine 400 kuruş maaş ile memur olarak işe girmiştir. Bir taraftan da Mekteb-i Hukuk'a devam etmeye başlar. Fakat edebiyat sahasında pek çok arkadaş edindiği bu yıllarda Hukuk Fakültesini bitirmeyi başaramaz.
Reji İdaresindeki işinden de ayrılarak İzmir İdadisinde Fransızca ve Edebiyat öğretmenliği yapmaya başlar. 1910 İki yıl kadar kaldığı İzmir'de Yakup Kadri'yle sık sık buluşmuş, sonra İstanbul'a dönerek Maliye Nezaretinde tercümanlık yapıp dergiler yayımlamıştır.
I.Dünya Savaşı başlayınca yedek subay olarak askere gitmiştir.1914 - 1918 yılları sırasında Çanakkale Cephesinde ve savaşın tam içinde askerliğini yapmış, iaşe müfettişi olarak Anadolu’nun pek çok yerini dolaşmış ;Aydın, Niğde, Konya, Manisa görme fırsatını da bulmuştur.
Mütareke imzalanınca terhis olarak İstanbul'a gelmiş askerlik sonrasında bir süre işsiz kalmış, sonra Osmanlı Bankası'nda çalışmaya başlamıştır. Duyun-u Umumiye de iş bulur. Güzel Sanatlar Akademisinde Estetik ve Mitoloji dersleri vermeye başlar. Harp Akademilerinde ise Fransızca dersleri vermektedir. Bu yıllar arasında başarısız bir evlilik girişimi olmuştur. Duyun-ı Umumiye dairesinde çalışmayı sürdürmekte Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki derslere girmekte, edebi faaliyetlerini de devam ettirmektedir. Dergâh’ta ve Yeni Mecmua'da şiir ve makaleleri yayımlanmaktadır.
1924'te Duyun-ı Umumiye’den aldığı ikramiye ile Paris'e gidip yaz boyunca orada kalmış Paris’te bir de makale yayımlamıştır. Lozan Antlaşması gereği tasfiye edilen Duyun-ı Umumiye'den ayrılır. Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki derslere devam ederken Mülkiye'de de Fransızca dersleri vermeye başlamıştır.
1928 yılında hastalanır ve tedavi için tekrar Paris’e gider. Paris'e yaptığı gezileri ve anılarını Bize Göre adlı kitapta yayınlar. Aynı yıl İzmir'de tanıştığı Şükrü Saraçoğlu'nun yardımıyla Demiryolları İdare Heyeti'ne Anadolu Şimendiferleri Şirketi Likidatörlüğü olarak girer. Fakat ciğerlerindeki ve böbreklerindeki hastalığı gittikçe ilerlemektedir.
1932'de de hastalığı yeniden alevlenince tedavi için bu defa sebebiyle Frankfurt'a gitmiştir. Uzun süreli tedavi gördüğü halde iyileşmeden dönmek zorunda kalmış ama Frankfurt’taki günlerini seyahatname olarak kaleme almıştır. Hayatı boyunca evlenemeyen Ahmet Haşim, 1933 Mayısta kendisinin hizmetini gören Zarife Özgünlü ile nikâhlanır. 4 Haziran 1933'te Kadıköy'de vefat eder ve Eyüp'teki mezarlığa gömülür.
2- Ahmet Haşim’in Edebi Kişiliği
Ahmet Haşim, şiir yazmaya lise öğrenciliği yıllarında başladı. İlk şiirlerinde Abdülhak Hamit, Cenap Şahabettin, özellikle de Tevfik Fikret etkileri görülür.
Son sınıfa doğru kendi üslubunu bulmuş Fransız şairleri ve sembolistleri tesiri altında şiirler yazamaya başlamıştır.
Bilinen ilk şiiri Hayal-i Aşkım/ Leyâl-i Aşkım, 1901'de Mecmua-i Edebiyye’de yayınlanır. Şiirinde yeni bir sanat yönelimi olduğu dikkat çeker. Gençlik şiirleri Mecmua-i Edebiye, Musavver Terakki, Aşiyan, Jale, Musavver Muhit, Servet-i Fünûn, Resimli Kitap dergilerinde yayınlandı. Bu şiirleri kitaplarına almadı.
II. Meşrutiyet'in yazınsal karmaşa ortamında onun şiiri ayrı bir ses olarak kendisini gösterdi.1905 ve 1908 yılları arasında yazdığı şiirleri ve "Şi'r-i Kamer" serisindeki şiirleri ile dikkat çekemeye başlar.
1909'da Fecr-i Ati Topluluğu kurulmuştur. Haşim; Fazıl Ahmet, Faik Ali, Mehmet Behçet, Emin Bülent, Âli Canip, Memet Fuat, Abdullah Hayri, Refik Halit, Yakup Kadri, M. Lâmi, Izzet Melih, Tahsin Nahit, Müfit Râtip,Ahmet Samim, Celâl Sahir, Cemil Süleyman, Şahabettin Süleyman, Hamdullah Suphi gibi yazarlar ve şairler arasında yer alarak Fecr-i Ati topluluğuna katılmıştır. Ancak, Fecr-i Ati toplantılarına bir kez katılmış bir daha da katılmamıştır. Buna rağmen hayatı boyunca Fecr-i Ati ilkelerine bağlı kalan tek kişi o olacak, topluluğa kucak açan Servet-i Fünûn dergisinde şiirleri sürekli yayımlanacaktır. "Edebiyatı ideolojinin değil, estetiğin emrine verilmelidir" ve “ Sanat Şahsi ve muhteremdir “ diyen Fecr-i Ati topluluğu prensiplerine hayatı boyunca sadık kalacak tek şair olan Haşim, Servet-i Fünûn topluluğuna yapılan edebi hücumlara yazıları ile katılmakta, arkadaşlarına destek çıkmaktadır. Bu dergide on beş kadar yazısı ve şiir yayımlanır.
Fakat bu topluluk pek bir varlık göstermeden, saldırdıkları Servet-i Fünûn’dan pek de farklı olmadan ve hatta onları dahi aşamadan bir yıl sonra dağılmış prensiplerine de Haşim’den başka hiç kimse uymaz olmuştur.
Fecr-i Ati dağıldıktan sonra siyasî ve edebi akımların dışında kalmış prensipleri doğrultusunda ve aynı çizgide kalarak kendisine has bir şiir ve nesir anlayışının tek temsilcisi olarak yolunda devam etmiştir.
1919’da yayınlanmaya başlayan Akşam gazetesinde fıkra ve eleştir yazıları da çıkmaya başlamıştır. Bu yazılar, "Gurabahane-i Laklakan" adlı kitabında yayınlanır.
1921 yılında, Ahmet Haşim, Yahya Kemal ve aralarında Ahmet Hamdi'nin de bulunduğu dönemin genç şairleri, Yahya Kemal’in sahipliğinde Dergah dergisini çıkarmaya başlamıştır.
İlk şiir kitabı Göl Saatleri’nin başındaki küçük manzumeler, bu dönemin asıl eserleridir. İzlenimci ressam etüdlerini andıran bu şiirlerle Ahmet Haşim, doğanın özünü sızdırmak ister gibidir.
Şiiri, bir yandan Paul Verlaine müziğine yaklaşırken, bir yandan Şeyh Gâlib'in parıltısını taşır. Göl Saatleri, Göl Kuşları,Serbest Müstezatlar ve Muhtelif Şiirler olmak üzere dört bölümden oluşan bu kitap Türk şiirinin Yahya Kemal Beyatlı'dan sonraki ikinci kanadını kurar. Beyatlı'nın geniş kesimleri kucaklayan toplumcu ve ulusçu şiirine karşılık Haşim daha dar ama daha derin bir kanalda akmayı tercih eder.
Dergah Dergisinin ilk sayısı, 15 Nisan 1921'de Haşim'in Bir Günün Sonunda Arzu şiiri de yayınlanır. Şiir, yergilere ve alaylara maruz kalınca Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar adlı makalesini yayınlamak zorunda kalmıştır. Halbuki bu şiir ileriki yıllarda en beğenilen şiirlerinden birisi olacaktır.
1921 yılında o ana kadar yazdığı şiirlerini Göl Saatleri adı altında bastırmıştır. Göl Saatleri bir hayli ilgi görmüştür.Göl Saatleri’ndeki şiirlerde empresyonist yaklaşımı görmek mümkündür. Haşim, tıpkı empresyonist ressamlar gibi, bir manzaranın değişik zamanlarındaki görüntülerini ardı ardına sıralamıştır.
Gündüzün aydınlığının anlatıldığı ilk iki şiir rahatsız edici olmasa da akşam ve gecenin anlatıldığı iki dörtlükte şair daha coşkuludur. Sabahın anlatıldığı son parçada ise kuşlar üzerinden hissettirilen bir hayal kırıklığının verildiği görülür. Göl kuşlarının anlatıldığı ikinci bölümde ise anlatılan zaman tamamen akşamdır. Özgün söyleyişler bu şiirlerde de vardır.
Ahmet Haşim, dış dünya gözlemlerini kendi prizmasından geçirerek anlatır; sonbahar, akşam kızıllığı ve karamsarlık önemli temalarıdır. Bazıları ona Kurbağaların şair derken Abdülhak Şinasi ve Nurullah Ataç Yarın ve Dergah dergilerinde Haşim'in Türk edebiyatına büyük bir yenilik getirdiğini yazmışlardır. 1926'da ikinci şiir kitabı olan Piyale’yi neşreder. 1928'de Piyale'yi yeniden bastırır. İkdam ve Meş'ale adlı dergilerde de şiirler ve fıkralar yazmaya başlamıştır. Bu dönemde II. Meşrutiyet'in ilan edilmesi nedeniyle yazdığı "Peri-i Hürriyet" ve "Bayrak" şiirleri onun toplumsal olaylara yer verdiği ilk ve son şiirleri olacaktır. İkinci ve son şiir kitabı Piyale’nin girişinde "Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar" bölümünde şiirle ilgili görüşlerini açıklar: Şair ne bir gerçek habercisi, ne güzel konuşmayı sanat haline getirmiş bir kişi, ne de bir yasak koyucudur. Şairin dili, düzyazı gibi anlaşılmak için değil, hissedilmek için yaratılmıştır.
Haşim’e göre ; şiirin asıl özelliği duyulmaktır. Şiirin dili musiki ile söz arasında sözden ziyade musikiye yakındır. Şiirdeki bu dil, bir açıklama vasıtası olmaktan çok bir telkin aracıdır. Şiirde musiki anlamdan önce gelir. Bu sözcükler şiire anlam değerinden çok musiki değerlerine göre girer. Şiirin anlam bakımından açık olması önemli değildir. Şiirin doğduğu yer bilinçaltıdır. Şiir düz yazıya çevrilemeyen bir nazımdır. Şiir bir hikâye değil, sessiz bir şarkıdır. Şiirde anlam aramak, eti için bülbülü öldürmek gibidir. En güzel şiirler anlamlarını okuyucunun ruhundan alan şiirlerdir. Şiirde önemli olan anlam değil, söyleyiş özellikleridir.
Düz yazıda anlatımı yaratan öğeler şiir için söz konusu olamaz. Düzyazı us ve mantık doğurur, şiir ise algı bölümleri dışında isimsiz bir kaynaktır. Gizliğe, bilinmezliğe gömülmüştür. Şairin dili, duyumların yarı aydınlık sınırlarında yakalanabilir. Anlam bulmak için şiiri deşmek, eti için bülbülü öldürmek gibidir. Şiirde önemli olan sözcüğün anlamı değil, şiir içindeki söyleniş değeridir. Şiiri ortak bir dil olarak düşünenler boş bir hayal kuruyor demektir.
"Piyale" kitabındaki "Merdiven" ve "Bir Günün Sonunda Arzu" şiirleri, bu görüşleri yansıtan ve Türk edebiyatında görülmemiş bir şiirselliği ortaya koyan ürünlerdir. Bu kitapla birlikte Haşim'e saldırılar arttı. Ölçü ve Türkçe bilmemekle, toplum sorunlarına ilgisizlikle suçlandı. Yine de şiirleriyle 20'nci yüzyılın ilk çeyreğini etkilemeyi başardı.
Ahmet Haşim, Fecr-i Ati topluluğu dağıldıktan sonra da edebî anlayışını değiştirmeden sanat hayatına devam etmiştir.
Fecr-i Ati dağıldıktan sonra siyasî ve edebî akımların dışında kendisine has bir şiir ve nesir anlayışının tek temsilcisi olarak kalmıştır. Milli Edebiyat döneminde eser vermeye devam eden sanatçı, Yahya Kemal’le birlikte Saf Şiirin de en önemli temsilcisi olur.
Ahmet Haşim ; fıkraları, denemeleri ve gezi yazılarıyla da önemli bir yazardır. Düz yazılarında dili sade ve oldukça başarılıdır.
Sembolizmin edebiyatımızdaki en önemli temsilcisi olan sanatçı, Cenap Şahabettin’in sadece müziği ve ahengi ön plan çıkaran sembolist şiir anlayışına semboller ve hayal unsurlarını kullanmayı da ekleyerek, şiirlerinde bunu başarıyla uygulamıştır.
3- Ahmet Haşim’in Eserleri
- Şiir Kitapları:
- 1921 Göl Saatleri
- 1926 Piyale
- Yayımlanan Tüm Şiirleri:
- Ağaç
- Akşam yine toplandı derinde
- Bahçe-
- Bir günün sonunda arzu
- Bir Yaz Gecesi Hatırası
- Bülbül
- Başım
- Gece
- Gelmeden Evvel Geldin Birlikte
- Havuz
- Hayal-i Aşkım
- Karanfil
- Karanlık
- Kari'e
- Mehtapta Leylekler
- Merdiven (Popüler)
- Mukaddime
- O belde
- O Eski Hücreye Benzer ki
- Orman
- Öğle
- Parıltı
- Seher
- Sonbahar
- Süvari
- Şafakta
- Şairsiz Dünya
- Tahattur
- Yarı Yol
- Göl saatleri
- Piyale
- Deneme:
- 1928 Bize Göre ve Bir Seyahatin Notları
- 1928 Gurabahane-i Laklakan
- Gezi Yazısı:
- 1933 Frankfurt Seyahatnamesi