Fransız Edebiyatında Edebi Akımlar
Fransız Edebiyatı, edebi akımlardan romantizm, realizm, sembolizm, sürrealizm ve egzistansiyalizm akımlarından etkilenmiştir.
Romantizm
Romantizm akiminin temelleri 1700'lerin sonunda atılmıştı ancak yayılması 1800'lerin ortalarını buldu. Genel olarak klasizm ve Nedensellik Bağı'na tepki olarak ortaya çıkmıştı. Romantik yazarlar, kendilerinden önceki dönemlerdeki aşırı rasyonel ve cansız edebi biçimleri reddettiler. Romantikler, neden üzerindeki hayal gücü ve duyguya vurgu yapmışlardı. Edebi tasvirin daha özgür bicimlerini savunuyorlardı. Bir çalışmadaki en önemli etken yazarın kişiliğiydi.
Preromantikler
Fransız Romantizmi kendinden önceki İngiliz, İspanyol ve özellikle Alman Romantik hareketlerinden etkilenmişti. Preromantikler denen bir grup Romantik, 19. Yüzyılda bu akimi bicimlendirmeye çalıştılar.
Jean-Jacques Rousseau, Nedensellik Bağı ile tanindi. Ancak, kendini tanımadaki isteği, doğal dünyaya karşı hassaslığı ve hislere ve kendiliğindenliğe verdiği önem nedeniyle Romantizm'in de önde gelenlerinden biriydi. Rousseau aynı zamanda Romantikleri de lirik vezni ve tutkulu ama korkutucu aşkı tasviri ile Romantikleri de etkilemişti.
Francois-Rene de Chateaubriand kurguları ile önemli bir etki yarattı. Sıkılganlık, yalnızlık ve keder duygularının baskın olduğu yazınları, Romantik edebiyatın temel öznelerinden biri oldu. Chateaubriand, Romantik yazında temel bir karakter yarattı – dayanışan, tutkulu ve yanlış anlaşılmış bir karşı-kahraman. Chateaubriand güçlü dini duygulara sahipti ve bu çalışmaları klasizm ve Nedensellik Çağı'nda sıkça işlenen Hristiyan Orta Cağ figürüne olan ilgiyi yeniden canlandırdı. Madame de Stael, Fransız Romantizmi'ne Edebiyat Üzerine (1800) ile kritik bir teori bıraktı. Alman romantizmini Fransız Romantizmine Almanya Üzerine (1810) ile eklemledi. Şair Andre Chenier, Romantik şairlerce benimsenen birkaç teknik yazın şeklini şiirine kattı.
Romantik Şiir
1820'de Alfonso de Lamartine'in Peoetik Meditasyonlar kitabi ile başlamıştı. Melankolik şiirleri doğa, aşk ve terkedilmişlikle ilgileniyordu.
Victor Hugo, bir şair, dramaturg ve kurgu yazarı olarak zamanındaki en büyük Romantik kabul edilir. Şiirlerinin çoğu renkli ve egzotik niteliktedir. Hugo'nun sonraki eserleri (Sonbahar Yaprakları (1831)) daha kişisel ve metidatiftir. İncelemeler (1856) karanlık başlar ve cevabi zor sorularla ilgilenir; evrendeki insanlık, ölümün kaçınılmazlığı ya da sevdiklerin kaybedilmesi. Alfred de Vigny, en çok Modern Şiirleri (1826) ile tanınır. Şiirleri, yüksek kişiliğin yalnızlığı ve mutsuzluğu ile ilgilenen genellikle dramatik ve felsefi şiirlerdir. Alfred de Musset, müthiş lirik özelliklere sahipti. Melankoli ve müziksel şiirleri aşk, acı ve kederle ilgilenir. Geceler (1835-1837) şiirlerinde Musset, kayıp bir aşkın ardından çektiklerini anlatır.
Romantik Drama
Romantik drama komedi ve trajediyi karıştırarak tarihi konuları ve melodramik koşullarla ilgilendi. Victor Hugo ilk önemli romantik oyun olan Hernani'yi (1830) yazdı. Alfred de Vigny'nin Chatterlon'u (1835) Romantik edebiyattaki popüler bir karakter olan dışlanmış artisti konu edinir. Musset, yazınındaki mükemmellikle bilinen karmaşık komediler yazmıştı.
Romantik Kurgu
İskoç Walter Scott'tan esinlenen birçok Romantik yazar tarihi romanlar yazdılar. Alexandre Dumas ünlü tarihi romanı Üç Silahşörler'i (1844) bu dönemde kaleme almıştı. Victor Hugo'nun Notre Dame'ın Kamburu (1831) Orta Çağ Romantik hissiyatını yansıtır. Eser aynı zamanda edebiyatın gücünü kullanarak toplumsal adaletsizlikleri düzeltme çabasını yansıtır.
Bazı romantik yazarlar kurgunun daha gercekçi bicimlerine yöneldiler. Honore de Balzac, George Sand ve Stendhal gibi yazarlar eserlerinde Romantik karakterleri barındırmaya devam ettiler. Ancak bu yazarlar, insan yaşamının toplumsal koşullarını ve doğanın objektifliğini yansıtma amacıyla Romantizmlerini biraz değiştirdiler.
1829'dan başlayarak Balzac, İnsan Komedisi (1842-1848) adini verdiği yaklaşık 100 roman ve hikaye yazdı. Bu seride zamanının Fransız toplumunu resmetmeye çalışır. Balzac, güdülenmeleri ve etkileşimleri ile çeşitli insanları betimledi. Aynı zamanda toplumsal kurum ve değerlerin insan üzerindeki etkilerini - özellikle paraya karşı olan tutumun etkisini incelemişti.
George Sand, kariyerine aşk ve tutku üzerine yazılar yazan (Indiana (1832) ve Lelia (1833)) bir Fransız kadınının takma adıydı. Daha sonra daha kırsal konulara döndü, özellikle köy hayatini anlattığı Şeytanın Havuzu'nda (1846) bu etki daha çok hissedilir.
Stendhal, tutkulu ve güçlü karakterlerle melodramik durumları seven usta bir psikologdu. Tutku ve çıkar arasındaki savaşımı betimleyen temiz ve ironik bir tarz kullandı. En bilinen iki eseri Kırmızı ve Siyah (1830) ve Parma Manastırı'dır (1839).
Gerçekçilik (Realizm)
Realizm, romantizme karşı ortaya çıkan bir edebi doktrindir. Realistler, sanatın yaşamı doğrudan, dürüstçe ve nesnel olarak yeniden üretmesi gerektiğine inanıyorlardı. 1800'lerin ortasına doğru Realizm, Fransız Edebiyatında baskın hale geldi.
Gustave Flaubert Fransız realizminin en önemli ismiydi. Detaylara olan aşkı ve insani davranışlarının dikkatli gözlemi ile Balzac'ı takip etti. Madam Bovary'si (1856) için özellikle sıradan bir karakter seçti – sıradan bir kasaba doktoru ve onun sığ karısı. Sıkıcı konusuna rağmen Madam Bovary müstehcen olarak nitelendi ve Flaubert bu romanı nedeniyle yargılandı.
Guy de Maupassant, insan davranışlarının sıkı bir inceleyicisi olduğunu gösteren kısa Realist hikayeleriyle ünlü oldu. Normandiya'daki köy yaşamı ve Paris'teki korkunç sosyal hizmet yıllarını anlattığı yazıları çoktur.
Fransa'daki Realist dramanın iki çeşidi vardı. Birincisi iyi planlanmış oyundur (teşhir ve ceza ön plandadır). Eugene Scribe'in komedileri buna en güzel örnektir. Diğer tarz ise sorun oyunu ya da tez oyunudur. Çoğu boşanma ve yasal adaletsizlik gibi toplumsal sorunlarla ilgilenmişti. Bu tarzın önde gelen yazarları Emile Augier, Eugene Brieux ve Alexandre Dumas'dir.
Edebi eleştiri realist edebiyatta önemli yer tutmuştu ve sonraki edebi eleştiri tarzlarını da etkilemişti. En önemli gerçekçi eleştirmen Charles Sainte-Beuve idi. Edebi eserin yazarın kişiliği ve yaşamı ile beraber sorgulanması ve degerlendirilmesi gerektiğini düşünüyordu. Ayrıca eserin yaratıldığı tarihsel arka plan ve toplumsal cevrenin de önemine dikkat çekiyorlardı. Natüralizm (Doğacılık)
1800'lerin sonuna doğru Realizmin aşırı bir bicimi olarak Natüralizm ortaya çıktı. Natüralist yazarlar, insan eylemlerinin geniş ve en aşağılık yanlarına dikkat çekiyorlardı. Tipik bir naturalist eser karamsardı ve çoğu zaman toplumsal adaletsizliği eleştiriyordu. Bu hareket, insanin kişiliğinin kendi özgür iradesinden çok cevre ve kalıtım ile belirlendiğini savunan determinizm öğretisini beraberinde getirdi.
Emile Zola, en önemli Fransız naturalist yazardır. Kurguyu, içinde insan davranışının temelinin anlaşılabileceği bir laboratuvar olarak tasavvur ediyordu. Rougon-Macquart (1871-1893) olarak adlandırdığı 20 romanlık dizisinde toplumsal eleştirinin baş yapıtlarını yaratmıştı. Romanların karakterleri, zenginlikten, sefalet, yokluk ve dinmek bilmeyen çatışmalara sürüklenen bir ailenin bireyleriydi.
Sembolizm
Fransız sembolizmi 1800'lerin sonunda ortaya çıkan bir edebi akımdı. Sembolizm aynı zamanda bu akıma dahil olmayan ama ilişkili olan yazarlara da mal edilmişti.
Sembolist hareketin ünlü isimleri sairler Charles Baudelaire, Stéphane Mallarmé, Paul Verlaine ve Arthur Rimbaud'dur. Şiiri geleneksel kalıplardan kurtararak daha özgür yazın biçimleri oluşturmak istediler. Sembolistler şiirin, dosdoğru ve basit tanımlamalarla gizemli bir gerçekliği yakalamaya çalışmayı denemesinden çok anlam çıkartmayı sezgiler, sansasyonlar ve etkilenimler yoluyla araması gerektiğine inanırlardı. Şiirlerinin çoğu kisisel ve bulanıktı.
Charles Baudelaire, Sembolizmin en önde geleniydi. Şeytanın Çiçekleri (1857) derlemesi bu tipteki 100 civarındaki şiirin toplanmasıydı. Eser, Baudelaire'in insanlik ve onun ahlaksızlıklarından iç karartıcı etkilenmesini yansıtır. Baudelaire'in insan doğasının en aşağılık yönlerinin bile güzelliklere yol açabileceğine inancı, eserinin başlığında kendini belli eder.
Stephane Mallarme, Sembolist şairlerin ve teoristlerin en etkilisiydi. Şiirleri, anlamın kendisini sorgular. Şiirlerinin en ünlüleri Faun Akşamı (1876) ve kafa karıştırıcı Bir Zar Atımı (1897)'dır.
Paul Verlaine, basit, melodik bir yazına sahipti. Sözsüz Müzikler'inde (1874) dizelerle müzik duygusunu vermeye çalışmıştı.
Arthur Rimbaud, daha küçük yaştan bir dahiydi. Daha henüz 16 yaşındayken orijinal şiirler yazmaya başlamıştı. 19 yasında, iskence edilmiş ruhani deneyimlerini tanımlayan yazın ve dizelerin bir otobiyografik toplaması olan Cehennemde Bir Mevsim'i (1873) bestelemişti.
Hiçbir sembolist romancı, şairlere yetişemediyse de hayalci Sembolist Maurice Maeterlinck gününün yazarlarını etkilemişti. Maeterlinck Belçikalıydı ama Fransızca yazmıştı.
Sürrealizm (Gerçeküstücülük)
Sürrealizm, Parisli bir grup yazar ve ressam tarafından 1924'te kurulan bir hareketti. Sürrealistler, bütünlüklü bir insan deneyimi yaratmak için rasyonel varlığın içine katılması gerektiğine inandıkları bilinçsiz düşünce süreçlerini – özellikle de düşleri – incelediler.
Şair Guillaume Apollinaire, Sürrealizm'de önemli bir etkiye sahipti. Alcools (1913), imgelem ve modern dünyayı kutlayan şiirlerin derlemesinden oluşur. Sürrealistlerin lideri ve bas kuramcısı Andre Breton'du. Önde gelen şairler, Rene Char, Paul Eluard ve Louis Aragon'du. Ne var ki, ücü de en güzel olarak nitelenen şiirlerini 1930'da bu akımdan ayrıldıklarında yazmışlardı. Temaları, kelimelerin ve görsel imgelerin çarpıcı Birleşimi yoluyla ifade edilen aşk ve diğer öznel durumlar üzerine yoğunlaşmıştı.
Her ne kadar Breton tiyatronun degerini ifşa ettiyse de, oyun yazarı Antonin Artaud, Sürrealistlerle yolunu ayırdıktan sonra dramatik kuram üzerine önemli bir makale serisi yayımladı. Tiyatro ve Onun Çifti'nde (1938) tiyatronun, seyircisini değiştirmede işkence bicimleri ya da dini ritüeller kadar güce sahip olması gerektiğini savunuyordu.
Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk)
Egzistansiyalizm, Fransız Edebiyatını 2. Dünya Savaşı'ndan sonra etkileyen bir edebi felsefeydi. En önemli varoluşçu yazar Jean-Paul Sartre, Çıkış Yok (1944) ve Kirli Eller (1948) oyunlarıyla olduğu kadar felsefi yazıları ve eleştirileriyle de ünlüdür. Eserleri özellikle özgürlük ve sorumluluk sorunları ile ilgilenerek ahlaki ve politik konuları inceler. Örnegin, dönemin gençliğinin sorunlarını çok iyi dile getirmesi ile dikkat çeken ilk romanı Bulantı (1938) , varoluşun kendisiyle yüzleşmenin getirdiği rahatsız edici sonuçlarını araştırır. Simone de Beauvoir, Belirsizlik Ahlakı İçin (1947) gibi çalışmalarıyla Varoluşçu düşüncenin yaygınlaşmasında etkili olmuştu. Ancak, Camus da Yabancı (1942), Veba (1947) ve uzun makalelerden oluşan Sisyphus Destanı (1942) gibi eserleri ile benzer etik ve ahlaki sorunlarla ilgilenmişti.